Eviner; “Sanat yolculuğumda kadın olmaktan hiç vazgeçmedim”
Görsel sanatlarda farklı eserleriyle tanınan İnci Eviner'in 40 yıla yakın bir zamandır yaptığı çalışmalarının tamamı, ‘İçinde Kim Var' sergisinde toplandı. Eviner'in akademiden mezun olduktan sonra ürettiği ancak o dönemin şartlarından dolayı ortaya çıkamamış yapıtları da bu sergiyle gün yüzüne çıkıyor.
Akademisyen kimliğinin yanı sıra Türkiye'de çağdaş sanatın önde gelen temsilcilerinden İnci Eviner'in 40 yıla yakın bir zamandır oluşturduğu sanat birikimi, ‘İçinde Kim Var?' sergisiyle sanatseverlerin beğenisine sunuldu. İstanbul Modern'de özel bir tasarımla hazırlanan sergi kısa bir tarih yolculuğunun yanında insanın kendisine de yolculuk yaptırıyor. Eviner, uzun çabalarla hazırlanan sergi hakkında, “Bu sergi benim kendi işlerimle, hikâyemle ve hayatımla bir çeşit yüzleşme serüvenim. Bunu yaparken sergi içerisinde bütün işler arasında kendi diyaloglarınızla kendi hikâyelerinizi oluşturmak için nefes alabileceğiniz birtakım alanlar açtık. Sergi bu haliyle kendi yollarınızı keşfedeceğiniz bir olanak sunuyor.” diyor.
Eviner'in çalışmalarından hazırlanmış olan sergide sanatçı kadın, cinsiyet, kentleşme, modernleşme gibi toplumsal ve sosyokültürel sorunları desen, resim, video ve fotoğraf üzerinde değerlendiriyor.
“SANAT YOLCULUĞUMDA KADIN OLMAKTAN HİÇ VAZGEÇMEDİM”
Bir kadın olarak sanatçı olmanın zorluklarını bu işe gönlünü verdiğinden beri yaşayan Eviren, sanat ortamının sertliğine karşı gelebilmek için epey direnmiş. Eviren, bu sanat yolculuğunda kadın olmaktan hiç vazgeçmediğini aktararak şöyle diyor: “Sanat ortamı ne yazık ki müthiş baskıların olduğu bir ortam. Bu ortamda yüksek sesle benim diyebilecek ses tonunu ayarlayabilmek için çok uğraştım. Hem kırılgan hem de güçlü olabilmek için çalıştım. Oluşan trendlerin hiçbirisine girmedim. Bunları yaparken en önemlisi kadın olmaktan vazgeçmedim. Bir oğlum var. Anneyim, aynı zamanda akademide hocayım.”
“BU SERGİ BENİM İÇİN HESAPLAŞMA VE YÜZLEŞME SÜRECİ OLDU”
“Birey olarak sanat insanın kendi hesaplaşmasının en önemli mecrası.” diyen Eviner, akademiden bu yana yaptığı çalışmalarda etkili olan süreci şu şekilde anlatıyor: “Sergi başlangıcını sağlayan akademide yaptığım desen çalışmaları oldu. Bu işleri yan yana getirirken geriye dönük baktığım ve seçtiğim işleri büyük bir manzaranın içerisine yerleştirmek istedim. Aynı zamanda her bakış kendi algılama mesafesini oluşturuyor hem de bir bütünü görebilme imkânı tanıyor. Benim için kutularda, dosyalardan bu desenleri çıkartmak 80'li 90'lı yılların çalışma koşullarını hatırlattığı için bazen çok hüzünlü bir süreç oldu. Bazen de unuttuğum bir çalışmayla karşılaşmanın verdiği heyecanı yaşadım. Benim için başlı başına bir hesaplaşma ve yüzleşme süreci oldu. Şunu da fark ettim ki insan bir sergi hazırladığı zaman onunla arasına bir mesafe giriyor. Sergi kişisel olmaktan çıkıyor, toplumsallaşıyor. Ben de aynı zamanda yaptığım işlere belli bir mesafeden bakma imkânı buldum. Gördüm ki pek çok figür 80'li yıllardan beri benim işlerime girip çıkıyorlar. Bu işleri bir sahneye davet ettiğimiz zaman nasıl kendi aralarında konuşabiliyorlar ve ne kadar ısrarlı bir şekilde belli figürler kendilerini sürdürmüşler bunu gördüm.”
“EĞİTİMCİLİĞİ BU KARİYERİN TAM ORTASINA OTURTUYORUM”
Sanat yaşamında eğitimin en önemli parçası olduğunu dile getiren İnci Eviren, “Eğitimcilik beni canlı tuttu ve hayata bağladı. Yıllar önce Yıldız Teknik Üniversitesi'nde başladım, beş senedir de Kadir Has Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi'nde devam ediyorum. Okumak ve entelektüel bilgiyi paylaşmak sanatın öğretilemez ama bir deneyimle paylaşılabilir pratik olduğunu göstermek, beni farklı disiplinlere de yönlendirdi. Başka disiplinlerle birlikte çalışmak benim sadece resim geleneğinden çıkmamı sağladı. İşte bu sebepten ben eğitimciliği bu kariyerin tam ortasına oturtuyorum. Eğitim sayesinde aynı zamanda sanat çalışmaya karar vermiş insanlara cesaret vermek beni daha iyi yapıyor. Genç sanatçılarla bir arada olmak, canlı olmak ve dünyada ne olup bittiğini onlarla beraber takip etmek çok etkin bir durum. Zihnin eskimesini ve insanı konformist olmaktan koruyor.” diye anlatıyor.
“HAYATTA AYAKTA KALABİLMEK BİR ADANMIŞLIK GEREKTİRİYOR”
Sanatta kadınlar açısından bazı çelişkiler olduğunu söyleyen Eviner, sanat eğitimi yapan okullarda kadın sayısının çok fazla olmasına karşın hayatta sanatçı olarak ayakta durmayı başaran kadınların sayısının az olduğunu anlatıyor. Eviner, konuşmasını şöyle sürdürüyor: “Kadınların bu durumu aslında bize bir şey gösteriyor. Ayakta kalabilmek bir adanmışlık gerektiriyor. Zihninizi, ruhunuzu, duygunuzu buna vermemeniz gerekiyor. Bağlanmanız gerekiyor. Burada bir sorun çıkıyor. Bu sorun bizim kendi geleneğimizden ananelerimizden getirdiğimiz bir atalet bir pasiflik ve ağırlık. Bunu fark edip bunun bilincine varmamız gerekiyor. En önemlisi ise benim diyebilecek cesareti göstermek. İşte bu noktada okumak beni ayakta tuttu.”
“KENDİ PRATİĞİMDEKİ EN ÖNEMLİ ŞEY ÖĞRENMEYİ SÜREKLİ SÜRDÜRMEK”
Yapılan çalışmalarda desenin kendisi için en önemli nokta olduğunu aktaran Eviner, “Desen benim için çok pratik. Daha sonrasında bu desenleri farklı disiplinlerle buluşturuyorum. Daha sonrasında da farklı aşamalarla videoyu sonuçlandırıyoruz. Her aşama burada benim için bir atölyeye dönüşüyor. Dansçılar ve oyuncularla da çalışmak beni çok besleyen bir durum. Sadece tek bir disiplin sınırları içerisinde kapalı kalmak istemedim. Bu aynı zamanda tek başıma atölyede üreten biri olmaktan da beni çıkardı. Birileriyle birlikte üretmek de beni bu aşamalara getirdi. Farklı disiplinlerle çalışmayı desenle başladığım onları harekete geçirdiğim bir süreç olarak görüyorum. Kendi pratiğimdeki en önemli şey ise öğrenmeyi sürekli sürdürmek. O heyecanla bakabilmek. Bunu yaparken de aynı zamanda yüksek teknolojiden uzak durmaya çalıştım. Burada gördüğünüz videolarda derinliği besleyebilecek, genişletebilecek tekniklerle ilgilendim. Bu da videoları bir çeşit resim gibi okumanızı sağladı. Başı sonu olmayan sürekli devam eden videolar baktıkça bir şeyler keşfedebileceğiniz resimler oldu.” diyor.