KADIN CİNAYETLERİNDE SUÇLU ÇOK UZAKLARDA DEĞİL

İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Banu Kavaklı Birdal, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü’nde yayınlanan “Medyaya yansıyan kadın cinayetleri haritasını” değerlendirdi.

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü’nde kadincinayetleri.org sitesi 2010-2015 yılları arasında gerçekleştirilen kadın cinayetlerinin bir haritasını yayınladı. Medyaya yansıyan kadın cinayetlerinin veritabanını oluşturmak, kadınların ne tür bahanelerle öldürüldüğüne, cinayetlerde yaşanan ihmallere ve ortaya çıkan büyük fotoğrafın vahametine dikkat çekmek amacıyla oluşturulan haritadaki verileri değerlendiren İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Banu Kavaklı Birdal, “Sonuçların temel sebebi; yasaların eksikliği değil, yargının erkek egemen zihniyette olmasıdır” dedi. “Kadın cinayetleri haritası bize gösteriyor ki son 5 yılda en az 1134 kadın kendilerine en yakın erkekler tarafından katledildi. ’En az 1134 kadın’ diyoruz çünkü bu veriler sadece basına yansımış olan vakaların değerlendirilmesi” diyen Yrd. Doç. Dr. Banu Kavaklı Birdal, “Basına yansımamış olan veya cinayet olarak yansımamış olan intihara zorlama yada kaza süsü verilmiş ölümlerin de ardında kadına yönelik şiddet olması kuvvetle muhtemel. En dikkat çekici noktalardan biri de bu cinayetlerin yarısından fazlasında katillerin kadınların eşi ya da eski eşi olması. Faillere biraz daha detaylı baktığımızda kadınların onlara en yakın erkekler tarafından katledildiğini görüyoruz” diye konuştu.

“SORUN YASALARDA DEĞİL UYGULAYICILARIN ZİHNİYETİNDE”
Kadın cinayetleri konusunda esas problemin mevcut yasalar değil yasaların uygulanmasındaki yanlışlar olduğunu söyleyen Yrd. Doç. Dr. Banu Kavaklı Birdal, “Feminist hukukçuların çalışmalarına baktığımızda yasaların değiştirilmesinden ziyade yargının cinsiyetçi zihniyetinin ortadan kaldırılması gerektiğini görüyoruz. Örneğin namus saikiyle işlenmiş bir cinayetin haksız tahrik sebebi olması aslında kanuna aykırı bir durum. Çünkü yasalarda buna dair geçen tek ifade; ’Namus sebebiyle işlenmiş cinayetlerde haksız tahrik indirimi olmaz’ diye geçiyor. Ama uygulamada bu bir indirim sebebi oluyor veya ’çok tutkuyla sevdiği için’ 16 yerinden bıçakladığı Hatice Kaçmaz’ı öldüren şahsa verilen indirim gibi. Tutkuyla sevgiden kaynaklanan bir indirim olamaz, bu aslında kanunlara da karşı. Yargı mensuplarının bu erkek egemen zihniyet dahilinde erkekleri kollandığını, kadınların ise şiddete maruz kalmasına yol açtığını görüyoruz” açıklamalarında bulundu.

“İSTANBUL SÖZLEŞMESİ TAM OLARAK UYGULANSA YETER”
Sivil toplum kuruluşlarının taleplerine değinen Yrd. Doç. Dr. Birdal, açıklamalarına şöyle devam etti: “En temel taleplerden bir tanesi İstanbul Sözleşmesi’nin şartlarının tamamen yerine getirilmesi. GREVİO diye bir denetim mekanizması var bu tam anlamıyla işletilmiyor. Zaten Türkiye İstanbul Sözleşmesi’nin gerektirdiği koşulları tam anlamıyla yerine getirmediği için Avrupa Konseyi tarafından gözetim altına alınmış olan ülkelerden bir tanesi. Yani kağıt üstünde vaat edilenlerin politika desteğiyle uygulanması lazım. Hem TCK’nın, hem 6284. Sayılı Şiddeti Önleme Kanunu’nun hem de İstanbul Sözleşmesi’nin aslına uygun şekilde uygulanması gerekiyor. Bir diğer önemli mesele tabii ki şiddet gören kadınların başvurabileceği yerlerin olması. Türkiye’de sığınaklar, şiddet hatları, cinsel şiddet görenlerin destek alabileceği yerler gibi mekanizmaların çok eksik olduğunu görüyoruz. Zaten İstanbul Sözleşmesi’nin koşullarından biri de bunların yerine getirilmesi. Daha genel ve en yapısal dönüşümü sağlayacak olan ise toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ortadan kaldıracak olan zihniyetin eğitim sistemine entegre edilmesi, okul öncesinden başlayarak yetişkin eğitimleriyle destekleyerek bu zihniyet dönüşümünün ve yapısal değişimin sağlanması.”

“TURUNCU KAMPANYA GÜZEL AMA YÜZEYSEL”
2008’den beri Birleşmiş Milletler’in her sene 25 Kasım Uluslararası Kadına Yönelik Şiddeti Engelleme ve Dayanışma Günü’nden başlayıp 10 Aralık İnsan Hakları Günü’ne kadar sürdürdüğü Turuncu kampanya faaliyetlerine de değinen Yrd. Doç. Dr. Birdal, “Yereldeki faaliyetlerin daha etkili olacağını düşünüyorum. Dün Kız Kulesi’nin turuncuya boyanması çok güzel gözüküyordu ama Kız Kulesi’ni görenlerin kadına yönelik şiddetle nasıl bir bağlantı kurduğundan emin değilim. Yada kadına yönelik şiddete karşı farkındalık oluşturmak ve şiddeti engellemek için olduğunu düşünse bile ne kadar derine etki edeceğini bilemiyorum. Biraz yüzeysel kaldığını düşünüyorum. Yani TBMM’nin turuncuya boyanmasından ziyade uygulamalardaki cinsiyetçi zihniyetten uzaklaşma çok daha etkin olacaktır. Turuncu kampanyadansa feminist örgütlerin kadın cinayetleri mahkemelerini takip etmesi, unutulmasına izin vermemesi böylece canlı tutarak kamuoyunda farkındalığa sevk etmesi daha iyi diye düşünüyorum. Yine de güzel bir kampanya” açıklamalarında bulundu.

www.milliyet.com.tr
KADIN CİNAYETLERİNDE SUÇLU ÇOK UZAKLARDA DEĞİL