Pınar Ayhan Türkiye´nin ilk müzikal-belgeselini sahneledi


 

İstanbul müzik piyasasından umduğunu bulamayan sanatçı Ayhan, Ankara'da kendi müzik şirketini kurarak, Türkiye tarihini "müzikal-belgesel" gösterisiyle anlattı.

Müziğe sevdası çocukluğuna kadar uzanan ve bir dönem Eurovision Şarkı Yarışması'nda Türkiye'yi temsil eden sanatçı Pınar Ayhan, şarkılarını kitlelere duyurmak için çıktığı yolda İstanbul'daki müzik piyasasından umduğunu bulamayınca Ankara'da kendi müzik şirketini kurdu. Ayhan, Türkiye tarihini "müzikal-belgesel" gösterisiyle anlatmaya başladı.

Ayhan, AA muhabirine, müzik kariyerine nasıl başladığını ve sonrasında girişimci bir kadın olarak kariyerindeki basamakları nasıl tırmandığını anlattı. Sanatın hayatında hep var olduğunu vurgulayan Ayhan, henüz 18 yaşındayken TRT'de sunulan bir müzik-eğlence programıyla bunu profesyonel hale getirdiğini ve bir yandan da eğitimini tamamladığını belirtti.

"Yorgunum Anla" şarkısıyla 2000'de Türkiye'yi Eurovision şarkı yarışmasında temsil ettiğini ve 10. olduğunu ifade eden Ayhan, "Sonrasında 'Albüm yapalım artık' dediğimizde baktık ki aslında hep var olan gerçekti, piyasa zorluydu, çetindi. Ekmek aslanın ağzındaydı, mutlaka bir İstanbul gerçeği vardı. O piyasa gerçekten zorlu geldi bize. Çünkü daha çok Ankara kökenliyiz, daha dingin hayatları tercih eden insanlarız." dedi.

Ayhan, o dönemler "kendi şirketini kurmak" gibi bir olgunun olmadığını ve mutlaka büyük bir plak şirketinin uhdesinde bu işin yapılması gerektiğini ifade ederek, plak şirketlerinin imzalattığı sözleşmelerin de genel olarak ağır şartlar taşıdığını dile getirdi.

Meme kanseri 60 kadınla "Farkındalık Korosu"nu kurdu

Bu durumlar nedeniyle bir süre albüm yapmadığını ve sonrasında kendi şirketini kurduğunu anlatan Ayhan, "Vakti gelince kendi şirketimizi kurabildiğimizi, albüm yapıp çıkarabildiğimizi öğrenince harekete geçtik. Böyle yapınca çok mu başarılı olduk, hayır. Tabii ki şartlar kısıtlandı çünkü her konuda olduğu gibi eğer piyasanın içinde değilseniz dışlanıyorsunuz ama en azından, hele ki bir kadın olarak, istediğim ve sevdiğim şarkıları, bana ait olan besteleri yaptım ve söyledim. Şirket bu anlamda çok büyük bir adım oldu." diye konuştu.

Ayhan, bu sürecin ardından 2008'de bir sosyal sorumluluk projesi olarak tedavisini tamamlayan ve tedavisi süren 60 kadının yer aldığı "Farkındalık Korosu"nu kurduklarını ve bu koroyla Türkiye'de ses getirecek çalışmalara imza attıklarını anlattı. Ayhan, koronun, meme kanserinde erken tanının önemini vurgulamak üzere kurulduğunu belirterek, 2008'den bugüne uzanan süreçte her salı bir araya geldiklerini ve şef Cihan Can ile koro çalışmalarını sürdürdüklerini dile getirdi.

Türkiye tarihi müzikal-belgeselde

Pınar Ayhan, koro çalışmalarının ardından bir ilk niteliğinde olan "Orada Duruverseydi Zaman" isimli müzikal-belgesel çalışmasına başladıklarını söyledi. Türkiye tarihinin son 100 yılının çok da bilinmeyen nüanslarını sahnede müzik, tarihi belgeler ve dönem kostümleriyle anlatan Ayhan, "Girişimci kadın olmanın en güzel tarafı, en büyük keyfi hayallerinizi gerçekleştirebilmek." dedi.

Ayhan, müzik, sunuculuk, tarihe ve okumaya olan ilgi gibi tüm özelliklerini müzikal-belgesel çalışmasıyla bir araya getirdiğine işaret ederek, projenin başlama sürecini şu sözlerle anlattı:

"Yaklaşık 100 yıl öncemize geri döndüm, o döneme ait kitapları okumaya başladım ve fark ettim ki resmi tarih, aslında bizi bize anlatma konusunda biraz kısıtlı kalmış. Bizi bize anlatmaya ihtiyacımız olduğunu fark ettim. Çünkü tarihte öyle ince, güzel detaylar var ki... Bu noktalara nasıl geldik, güzelliğiyle, çirkinliğiyle, her şeyiyle hayat ne oluyor da buralara geliyor. Bir kadın gözüyle tarihi paylaşmak herkesin ihtiyacıymış meğer. Erkeklere tabii burada bir sözüm yok ama bugüne kadar onlar anlattı, başka bir yoldan gidildi. Şimdi biz anlatıyoruz. Üç kadın bir araya geldik. Bu fikri kafama koyduktan sonra bir metin yazarı, bir dönem araştırmacısına, sahne yönetmenine ihtiyacım oldu. Üçümüz de TRT kökenli kadınlarız."

Sahne gösterimlerini dönem kostümleriyle ve 5 kişilik bir orkestranın müziği eşliğinde yaptığını aktaran Ayhan, "Bu projenin adını da seyircimiz koydu. Biz ne diyeceğimizi bilemedik, 'Emsali yok' dediler. Gidiyoruz, bilet satış anlaşması yapacağız. Muadilleri ne kadardan satılıyor, bilmiyoruz ki ne kadar fiyat koyalım. Biz fiyat koymadık, gönül verdik bu işe." şeklinde konuştu.

"İyi ki bu işe giriştim"

Ayhan, "Neden müzikal-belgesel? Sahnede izleyici hem beni dönem kostümleri içinde bir meddah, anlatıcı, masalcı abla, teyze olarak görüyor hem 5 kişilik gizli bir orkestra en güzel enstrümanlarla, çello, piyano, ney, bağlama, perküsyon, onların güzel sesiyle masal dinler gibi hikayeleri dinliyor. Sahnede gösterilen bütün fotoğraflar döneme ait orijinal fotoğraflar." dedi.

Ortaya çıkan güzel sonuç ve seyircinin ilgisinin kendisine "İyi ki bu işe giriştim" dedirttiğini aktaran Ayhan, gösteri kapsamında bugüne kadar 1914'lü yıllardan, Çanakkale'den başlayarak, 1950 yıllara kadar olan süreci sahneye taşıdıklarını kaydetti.

Bu sürecin devamını getirmeyi planladıklarını aktaran Ayhan, gösteride, tarihte çok da bilinmeyen, Cumhuriyet kurulduktan sonra oluşan maddi-manevi tüm değerler ortaya konularak İstanbul'dan yola çıkan ve bütün Avrupa limanlarını gezerek genç Cumhuriyet'in tanıtıldığı Karadeniz Vapuru'nun 86 günlük hikayesini anlattığını söyledi.

Ayhan, bu hikayenin yanı sıra Türkiye'nin ilk operası olan Özsoy Operası'nın nasıl yazıldığını, 1940-1950'li yıllar ile köy enstitülerini işlediğini ifade etti.

"Girişimcilik ruhuna sahipseniz güzel işler çıkıyor"

Bu işte kimsenin profesyonel olmadığını ama işlerini gönülden yapmaları nedeniyle başarıya ulaştıklarını vurgulayan Ayhan, yaklaşık 3 saat kadar sahnede kaldığını vurguladı.

Ayhan, 7-8 yaşlarında çocuklardan lise öğrencilerine ve orta yaş üzeri, yaşlı kişilere kadar çok farklı gruplarda seyircileri olduğunu belirterek, "İyi ki bu şirketi kurmuşum, iyi ki bazı şeyleri kendim yapmak istemişim. Çünkü her şeyi başka bir inisiyatife bıraktığınızda o hissiyatı emanet edemeyebilirsiniz, derdinizi anlatamayabilirsiniz. Kendiniz yaptığınız zaman, zaten varsa o tohum içinizde, yaptığınız her iş böyle güzel çıkıyor. İster bir fabrikatör olun, ister bir vakıf kurun, siz işin içindeyseniz ve girişimcilik ruhuna sahipseniz güzel işler çıkıyor." diye konuştu.

Ekip olarak yaptıkları işten çok keyif aldıklarını anlatan Ayhan, "Bizi izleyen, takip eden pek çok kadın bizden şevk almaya başladı. 'Ben de yapabilirim', 'Ben de okuyup öğrenebilirim, anlatabilirim', 'Ben de şarkı söyleyebilirim', işte bu şevklendirme, motive etme faktörü bir girişimci kadının en çok keyif, gurur duyacağı şeymiş. Ben bunu yaşıyorum şu anda." dedi.

"Kadın meselesi değil insan meselesi"

Girişimci olmak isteyen kadınlara çağrıda bulunan Ayhan, "Eğer bir şeyi istiyorsanız ve çok keyif alıyorsanız kapılar size kendiliğinden açılıyor. Siz yeter ki yürümeye devam edin. Tabii cevher çok önemli. Eğer yürekten, inanarak, dürüstçe yapacaksanız o işi kapılar açılacak size ama bunun ardında başka bir fikir varsa yani 'bir proje yapalım, para kazanalım' gibi ise o ayrı, o da hayatın gerçeği belki. Fakat aklınızda güzel, keyifli bir şey çıkarmak varsa öyle bir fikir, bir tohum kafanızda hemen gidin toprağa ekin. Çünkü anında filizleniyor. Öyle bir bereketi var bu işin." diye konuştu.

Ayhan, girişimci olmak isteyen kadınların mutlaka yardım alması ve işinde uzman kişileri seçmesinin önemine işaret ederek, kredi sağlayan kuruluşlardan yararlanılabileceğini kaydetti.

Tüm bunlar bir araya geldiğinde hayallerin gerçekleştiğini vurgulayan Ayhan, "'Kadın yapamaz, beceremez' bunlar çok eskilerde kaldı. Zaten kadın meselesi değil bu, insan meselesi. Beyin meselesi, yürek meselesi. Eğer sizde bu işin safı, iyisi varsa bu kendini eninde sonunda mutlaka gösteriyor." değerlendirmesini yaptı.

aa.com.tr



 


 
Pınar Ayhan Türkiye´nin ilk müzikal-belgeselini sahneledi