Dişi Kentler, Erkek Kentler, Antalya...
Dünya kadınlar günü nedeniyle her yerde kadınlarla ilgili etkinlikler, makaleler yer aldı.. bu etkinliklerin kimisine ben de dahil oldum:)))
Kadın deyince aslında, otomatik olarak erkek de gündeme geliyor.. Sonuçta birbirinden farklılıkları olsa da, kadın ve erkek, birbirini tamamlayan eşit parçalar...
Bir zamanlar.. daha doğrusu öğrencilik yıllarımda:)) okuduğum, "Şehirler ve Kentler" isimli kitapta, Mehmet Ali KILIÇBAY da "dişi şehirler, erkek kentler" isimli yazısında, kentleri farklılıklarına göre dişi ve erkek olarak ayırıyordu..
Kitap hala kitaplığımda duruyor... Benim kitabım, Ocak 1993 tarihli ve Gece Yayınevi tarafından basılmış.. Gece Yayınevi kapanınca, İmge Yayınevi kitabı daha sonra yeniden yayınlamış olsa da kitap şimdi tükenmiş durumda..
Anlaşılan elimde hem yayınevi, hem de kitap olarak nispeten nadir bir ürün duruyor:)))
Öyle olunca kitabıma daha bir özenle yeniden göz atıyorum:))) Yazar, aslında kelimeler üzerinde durarak şehir ve kent ayrımını dişi ve erkek üzerinden yapıyor.. Bunun açıklaması da çok güzel ama ben dişi ve erkek ayrımına takıldım ya:)) yazıya o gözle bakıyorum:)) ve şehir ile kent kelimelerini birbirinin yerine kullandığımda, ne yalan söyleyeyim:)) yazarın, içinde yaşadığımız kentleri dişi ve erkek diye ayırma şekli bir kadın olarak gururumu okşuyor:)))
KILIÇBAY'ın kentleri erkek ve dişi olarak değerlendirmesindeki temel kıstas uygarlık ve ona göre uygarlık dişi:)))
Batı dillerinde civitas’tan (kent) türeme civilis(z)ation kelimesi uygarlığı ifade ediyor.. Aynı durum Arapçada da var ve medine (kent) kelimesi, medeniyet kelimesine can vermiş.. Yani uygarlık=kent:))
Yazarın değerlendirmesinde, uygarlığın beşiği olan kent bir kadın icadı.. kentin varlığını oluşturan tarımı yani üretimi de kadınlar bulmuş...
Tarımın keşfine kadar geçen sürece hakim olan erkek ekonomisi, var olanı dönüştürmek, üretmek yerine, doğanın sunduklarını arayıp bulmak şeklinde..
Doğanın sunduğu imkanlardan eve götüren süreç ise kadına ait...
"Kendini ve yaşadığı mekanı olduğundan başka bir biçime dönüştürme yani süsleme de kadına özgüdür. Erkeğin doğaya tabii yaşam biçiminin karşısında kadının icadı tarımla başlayan yeniden biçimlenme, hem ekonomik (üretim), hem de sanatsal (süsleme) yönden olmakta ve uygarlığı (kenti) inşa etmektedir.
Erkek yaşam tarzı, başlangıcı itibariyle uygarlığın zıddında yer almaktadır. Çünkü en mükemmelinden erkek ekonomisi olan avcılık ne doğayı dönüştürür, ne de belli bir mekanda sabitleştirmeyi gerektirir.
Uygarlığı oluşturan kadın, kentin de mimarıdır, çünkü “ev” onun alanıdır ve bir kent de herşeyden önce evler ve ona gerekenler demektir" diyor KILIÇBAY..
Bu gözle bakınca, bir kadın olarak uygarlığın, kentin mimarı sayılmak ne kadar gurur verici bir şey :))))
Kadın uygarlığı oluşturunca erkekler boş durmamış tabii ki :))) hemen kendi kent modelini oluşturmuş ve becerebildiğinde de erkek kentleri inşa etmiş :))
KILIÇBAY’a göre soyut düşünce ve yasalarıyla üretkenliğin yerini alan Devlet erkek bir olay ve siyaset, toplum, ekonomiyle birlikte tarım öncesi avcılık örgütlenmelerinin, yeni duruma uyum sağlamış biçimi...
Devlet ile birlikte kadın egemenliğinde eğri, akıcı çizgilerin hakim olduğu mimari, erkek egemenliğin mimarideki sembolü kabul edilen doğru çizgi, dik açı ile oluşturulmuş mimariye dönüşüyor...
Süreç içerisinde kimi kentler dişi olarak kalıyor.. kimileri erkek olarak kuruluyor.. kimileri de dişi iken erkek örgütlenmesine, egemenliğine yenik düşüyor,.. erkekleşiyor..
Yazar dişi kentlerin temel özelliğini, ortaçağın dağınık, düzensiz, hayal gücüne geniş yer bırakan, estetik kentsel oluşumları olarak gösteriyor..
Bu değerlendirmeler ışığında dünyanın en dişi kenti tabii ki Paris:)) Tüm çabalara, başkent olarak kullanılmasına karşın Paris'i kimse erkekleştirememiş:))
İspanyol kentleri de sapına kadar erkek Franco yönetimine rağmen sonradan başkent olarak kurulan Madrid hariç erkekleştirilememiş, oynak dişiliğini korumuşlar :)))
Aynı şey İtalyan kentleri için de geçerli.. İtalyanların da tüm kentleri dişi..
Erkekliğe en yakın İtalyan kenti, otoriteyi temsil eden anıtsal yapıları nedeniyle Roma..
Alman kentleri ise ortaçağı yaşamış dişi kentler iken sanayileşmeye yenik düşmüş ve erkekleşmişler..
Güney Amerika ve Hint kentleri dişi, İngiliz kentleri ise erkek kentler.. Amerikan kentleri cinsiyetsiz, yatılacak-çalışılacak kentler.. bunların içinde dişiliğe en yakın olanı tabii ki New York:)))
Bu değerlendirmeler ışığında, Türkiye'yi tahmin etmek zor değildir herhalde:)))) Türkiye'nin hemen hemen tüm kentleri erkek.. ama en erkeği Ankara:)))
En dişi kentimiz tabii ki İstanbul.... Onu İzmir takip ediyor..
Yazının sonunda KILIÇBAY, herkesin kendi dişi ve erkek kentlerini bu ölçüler içerisinde üretebileceğini söylüyor... Öyle olunca Antalya kent merkezini düşünüyorum.. gözlerim kapalı:))) Antalya acaba dişi mi??? erkek mi??? diye...
Kentsel oluşumundan önce doğal özellikleriyle bakıldığında Antalya, bir dişi olan ana karakteri ile özdeşleştirilen tabiatın en güzel noktalarından birisi .. Dolayısıyla dişilik konusunda havadan bir artısı var:))
Kentsel gelişimine bakıldığında ise Antalya bir zamanlar, bugün Kaleiçi olarak adlandırılan eski kent merkeziyle Ortaçağı ve öncesini yaşamış, dağınık, düzensiz ama bir o kadar canlı, renkli, yeşil ve mavi, farklı dillerin konuşulduğu, farklı inançların ibadetlerinin yapıldığı, süslemenin, sanatın olduğu tamamen dişi ve masalsı bir kentmiş..
Bu özelliklerini 20. yüzyılın son çeyreğine kadar da korumuş ve dişi kalabilmiş aslında..
Ne olduysa son 50 yılda olmuş.. son derece dişi olan Antalya kenti birden erkekleşmeye başlamış.. sanattan, hayal gücünden uzak, birbirinin aynı yapılarıyla, sokaklarıyla yepyeni, erkek bir kent yaratılmış..
Neyse ki bu erkek kentin içinde, bir zamanlar dişi olduğunu hatırlatan eski kent merkezi bırakılmış, hatıralara çok dokunulmamış..
Sonuçta Antalya kenti dişi mi?? Bana göre artık değil.. erkek.. ama tek dişi kalmış canavar noktası Kaleiçi, hala bu erkek kentin üzerinde.. renkli... capcanlı.. hayat dolu.. hayal dolu..
Şimdilerde mis gibi portakal çiçeği kokusuyla iliklerine kadar dişi..