ALPER BAYSAN
Görüntülenme: 9369

ALPER BAYSAN

ANTALYA TRT´NİN İLK KADIN MÜDÜRÜ
Röportajı Yapan: Yeliz Gül Ege
Yer: TRT Antalya Radyosu
Tarih: 12.10.2016

Galeri

Söyleşi


Alper Baysan kaç yılında doğdu ve tabi Baysan soyadı ile doğmadı. Doğduğu şehir neresiydi ve o yılları anımsadığı kadarıyla bizlere anlatabilir mi?
Ben 1974, 17 Temmuz günü doğdum. Tam Kıbrıs çıkartması zamanıydı. Bildiğim kadarıyla babam ve annem o dönem biraz ayrı kalmışlar. Kıbrıs çıkartmasında görev almış babam. Antalyalıyım, Antalya’nın bir köyünde büyüdüm ama Antalya merkezde de yaşadım.

Hangi köyde?
Kaşlıyım ben aslen, Kaş’ın Bayındır köyünden. Göçer bir ailenin geleneklerinden geliyorum. Ama düşündüğünüz anlamda bir göçerliğimiz olamamış. Farklı bir göç yolculuğumuz olmuş bizim. Büyüklerimiz Kışın Sahil Bayındır köyünde, yazında Kaş’ın Yayla Bayındır’ında yaşamışlar. Sahil Bayındır Kaş’ta, Yayla Bayındır ise Gömbe Yaylasının içinde. Bu gelenek böyle devam etmiş fakat Zaman içerisinde değişiklikler göstermiş yolculuğumuz. Benim ailem babamın işi nedeniyle Antalya’ya taşınınca bizim yolculuğumuz kışın Antalya’da yazın Gömbe Bayındır’da devam etti. Dolayısıyla ben hem yayla hayatını hem şehir hayatını bir arada geçirebildim.

Kaş’ta hangi eğitim dönemine kadar kaldınız?
Ben aslında hiç Kaş’ta yaşamadım. Ablamlar biraz yaşamışlar ama sonra Antalya gelmişler. Kaş’ta akrabalarımız kaldı. Biz aslında Antalya’da büyüdük. Dolayısıyla eğitim hayatım benim Antalya’da oldu. Antalya’da da Ferda Kahraman İlkokulunda, Merkez Ortaokulunda ilk ve orta eğitimimi tamamladım. Lise eğimimi ise Çağlayan Lisesinde başlayıp İzmir’de Namık Kemal Lisesinde tamamladım. Son yılımı orada geçirdim, oradan mezunum aslında.  
İzmir’de o dönemde ablam 9 Eylül Üniversite’si Tıp fakültesinde okuyordu ve son yıllarıydı. Erken bir evlilik yaptı, çocuğu oldu, yalnız kaldı falan derken. Ben de ablamın yanına gittim. Onlarda Alsancak semtinde oturuyorlardı. Bu vesileyle liseyi orada tamamladım.

O dönem Antalya’sını ve İzmir’ini görmüş bir kadınsınız. Dolayısıyla bir mukayese yapmanızı isteyeceğim. Antalya’da hayat nasıldı? Özellikle kadına, kız çocuğuna bakış açısı nasıldı?
Ben işçi bir babanın çocuğuyum, babam karayollarından emekli, çok zorluklar içerisinde büyümüş. Annem çalışmıyor. Çalışmadığı gibi okumamışda. Daha sonra ilkokulu tamamlamış. yalnız anne tarafım benim, okuma yazma ve eğitim konusunda baba tarafımdan daha iyidir. İçerisinden nice eğitimli kişiler çıkmış aynı zamanda. Öğretmen, doktor, mühendis bir sürü insan vardır ama annem okuyamamış. Bu durumda hep içinde kalmış.

Babasının izin vermeme gibi bir durumu mu var?
Tam olarak öyle değil, gündeme gelmemiş, konuşulmamış, köy yeri diye bakılmış, Kızılağaç Köyü, Bayındırla yan yana Gömbe Yaylası içinde. Annemden sonra 3 kardeşi okumuş ama annem ve annemin ablası okumamış. Annem çok zeki bir kadın, sağduyusu, öngörüsü ufku açık. Hırslı ve hedefleri olan bir kadın. Okuyamadığı için 3 çocuğunu da okutmuş. Benden 11 yaş büyük olan ablam yüksek hemşirelik mezunu. O zaman da Türkiye’de herhalde 5-6 tane yüksek hemşirelik var.İ steyerek gittiği bir bölüm. Bir takım eğitimleri tamamlayarak MYO’larında, üniversitelerde hocalık yaptı. Sonra başhemşire olarak emekli oldu. Ortanca ablam doktor, ben ise TRT’de çalışıyorum.
Toparlamak gerekirse ben işçi bir babanın çocuğuyum ama güçlü bir annenin kızıyım. Toplumda da hep o farkı hissettim. Birçok kadın toplumda dışlanmışlığı hissetmiş olabilir ama benim annem şunu yapabiliyordu, “hayır benim kızlarım birçok konuda özgür”. Okuyacaklar ve ayaklarının üstünde duracaklar” diyebiliyordu. Ayrıca “erkekten daha güçlüdür kadın” gibi bir bakış açısıyla bizi hayata sağlam basan kendine ve gücüne inanan, iyi eğitimli kadınlar olarak yetiştirdi.

Muhtemelen o da öyle bir anneden yetiştiği için.
Evet onu söyleyeceğim. Bizim ailede anneler çok güçlüdür. Akıllı ve beceriklidirler. Kadının yeri de üsttedir bizde. Karar alıcıdır. Kimi zaman çok da demokratik olmayabiliyorlar hatta. Hatta eşim bazen şöyle der; “Sakın ilerde onlara benzeme”. Gerçekten dominant bir yapı, yörük geleneğinde de vardır zaten. Kadın söz sahibidir, kadın egemendir ve kadınla erkek ortak karar alır. Türk toplumun özü bu iken  biz daha sonra Arap toplumlarının etkisiyle kadınları ötekileştirmişiz, kadını ikinci plana sokmuşuz. Kadını ötekileştirmişiz ne yazık ki. Günümüzde Ben o Türk geleneği göreneğiyle büyüyebilen belki de ender kadınlardan biriyim.

Dolayısıyla baba herhangi bir şekilde sizin okumanızla alakalı olumsuz bir müdahalede bulunmadı.
Bulunmadı, hep destek. Ama her şey annenin isteği ve yönlendirmesi ile başladı önce. Baba da hiç bir zaman köstek olmadı. Meslek sahibi olmamız için destek oldu.

Var mıydı peki çevrenizde okumayan okutulmayan?
Olmaz mı? Hem de çok. Bununla ilgili bir örnek anlatabilirim size. Yazlarımızı Gömbe yaylasında geçiriyor birçok arkadaşımızla yazları orada buluşuyorduk. Onların bir kısmı Finike’ye, Kaş’a, Elmalı’ya gidiyorlardı kış dönemlerinde. Yazları ise yaylada buluşuyorduk. Onlardan bir tanesi Hacer’di. Hacer Benden bir sınıf büyüktü, 3 abisi vardı. İlkokulu bitirdikten sonra o yaz biz ayrıldık. Bir yıl sonra geri döndüğümde onun ortaokula başlamadığını öğrendim. Şaka değil mi bu dedim. Ben ilkokulu bitirmiş ve ortaokula hazırlanıyordum. Hacer’de bu durumu kabullenmiş ve benim okumama gerek yok diyordu. Ben bu duruma inanamadım üstelikte kabullenemedim. Ona ne yapacaksın dediğim de tatmin edici bir cevapta alamıyordum. Bildiğiniz bir boşluk haliydi durum… Durumu benim beynim de yüreğim de kaldırmadı. Onu okuması okula gitmesi için ikna etmeliydim. Ve planlı bir şekilde yol alamaya karar verdim. Önce Hacer’i ikna ettim. Sonra abilerini ve ailesini ikna etme çalışmalarına başladım. Babasıyla konuştum, annesini ikna ettim abilerine dert anlattım derken o yaz 2-2,5 ay uğraştım. Sonunda babasını ikna ettim…Hacer şimdi tarih öğretmeni. Üstelikte Antalya’da. Şimdi hep şunu söyler; “Ben Alper olmasaydı okumayacaktım.” Bundan güzeli yok aslında. Köyde yaşayacak bir kadını, bugün eğitim sisteminin içinde, ülkesine daha faydalı olabileceği bir konuma gelmesine destek oldum. Köyde okumayan arkadaşlarımız vardı tabii ki, ama akrabalarımız da pek yoktu. Genelde lise eğitimi tamamlandı.
 
O dönemin İzmir’i, sizin burada yaşadığınız ortamdan sonra nasıldı?
Ben İzmir’in varoşlarında değil, İzmir’in Alsancak’ında 1,5-2 yılımı tamamladım. Alsancak, İzmir’in en popüler, en eğitim seviyesi yüksek, en gözde, en elit insanların yaşadığı semtlerin başında geliyor. Dolayısıyla onunla kıyasladığım zaman İzmir, Antalya’ya göre çok daha ilerdeydi her anlamda. İnsan anlamında, eğitim anlamında, ilişkiler anlamında, ekonomi anlamında, özgürlükler anlamında, çok daha ilerdeydi. O da benim hayatımda daha ilerilere ulaşabileceğimi anlamamı sağlayan önemli göstergelerdendi. Ufkumu İzmir açtı diyebilirim, özgüven kazandırdı diyebilirim. Evet Antalya’da da  bir çok kazanım elde etmiştim fakat biraz daha sınırlıydı, daha dardı. Genç yaşta bir başka şehirde ayakta durabilmek, bana en başta büyük bir özgüven kazandırdı. Ben sonrasında çok daha güçlü ve kararlı  Ankara’daki üniversiteye gitmek istiyorum deme cesaretini gösterebildim. Niye cesaret diyorum. Bir çok aile çocuklarını sadece kendi şehirlerindeki üniversitelere göndermek istiyorken, ben Ankara’da okumak istiyorum deme cesareti gösterdim. Ve bana bütün ailem tamam diyerek destek oldu. Onların gözünde İzmir’de yaşayabiliyorsam Ankara’da da yaşayabilirdim.

Alper Hanım acaba sizin eğitimde sisteminde önünüzü açan ablalarınız mıydı?
Evet, kesinlikle. Onlar biraz daha zorluk yaşamışlar her anlamda.

Sonrasında Ankara’da üniversite hayatı mı?
Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon Bölümünü tamamladım.

Şimdi orada merak ediyorum, bu seçim nasıl gerçekleşti? Radyo nereden?
Benim bir ablam doktor, fen ve matematik. Diğer ablam yüksek hemşirelik, o da fen ve matematik ağırlıklı eğitim aldılar. Biraz ben onların gölgesinde kaldım hep diyebilirim. Onlarla hemen hemen aynı okullara gittik ama onlar daha başarılıydılar. Ben bi tık onların gerisinde kaldım, bu durumu da hem öğretmenlerim hem ailem bana hissettirdiler :J ama en çok da ben hissettim. Matematiğim çok iyi değildi. Onlarla kıyaslanınca tembel öğrenci rahat öğrenci oldum ne yazık ki… hem ailemde hem de toplumda var olmak ve kendimi gösterebilmek için onlardan farklı olmalıydım ve farkımı ortaya koymalıydım. Evet bana çok destek oldular önümü açtılar ama ben onlar gibi değildim. Benim onlardan farkım olduğunu da ailenin hissetmesi gerekiyordu. Öyle bir hedef koydum. Türkçe ve sözel ağırlıklı eğitim almaya karar verdim. Üniversite sınavına da öyle hazırlandım. Üniversite eğitimi için bir iki alternatif belirledim kendime. Ya hukuk yada uluslararası ilişkiler okuyacaktım. derken gel zaman git zaman Radyo ve TV bölümü ilgimi çekti. Bun da en büyük etken İzmir’de ablamların evinin karşısında TRT binası vardı. Ben penceremden her baktığımda TRT binasını görüyordum. Ve zaman geçtikçe TRT hücrelerime kadar işlenmişti. J

Başka bir şey olmayı hayal ettiniz mi?
Evet, avukatlık mesleğini hep kendime yakıştırmışımdır. Avukat olmayı aklımdan geçirdim. Avukat olmayı düşünürken karşıma TRT binası çıktı ve ben hep onu görmeye başladım. Son 3-5 gün kala ben döndüm aslında, ben Radyo TV okumak istiyorum dedim. Ama avukatlık mesleği hiç aklımdan silinmedi de diyebilirim. İçimde bir yerlerde ukte bile kaldı. Radyo Tv eğitimimin üstene hukuk okuyup özellikle basın sektöründe farklı bir yol izleyebilirdim. Ama iş yoğunluğu hayat mücadelesi derken olmadı.

TRT izlerken var mıydı bu kadın, bu adam dediğiniz birisi?
Ben çok küçükken ilkokuldayken Recep Bilgin diye bir akrabamız vardı. Hatta orduevinin karşısında da Recep Bilgin Parkı var. O akrabamız beni karşısına alır; Alper senin sesin çok güzel, diksiyonun çok düzgün, gel seninle kitap okuyalım derdi. Bana ödev verirdi, okuma yaptırırdı ve sen spiker olmalısın derdi. Ben 3 yıla yakın Recep abiyle öyle bir eğitim aldım, kendimce. Okuyordum, yazıyordum amatörce. Ben spiker ne onu bilmiyordum. Evimize TV daha yeni girmişti 80’lerde ama ben diksiyon eğitimi alıyordum amatörce. Ne yazık ki kısa bir süre sonra Recep abi erken yaşta vefat edince bu eğitimlerden de hayallerden de yönlendirmelerden de uzaklaştım. Bu fikri ileri götürebileceğim bir ortam olmamıştı. Ama yıllar sonra TRT binasıyla karşılaşınca, TRT ve özel kanallarla karşılaşınca o geçmişteki kodlamalar gün yüzüne çıkmaya başladı adeta ve bana sıcak geldi fikirler. benim altyapım var, böyle bir yönlendirme de vardı, neden olmasın demeye başladığım dönemlerde ablamların etkisi de çok büyük oldu. Geleceğin mesleklerinden dediler, Radyo, Televizyon ve Sinema için. Ben son anda Radyo-Televizyona kaydım. Çokta yüksek bir puanla kazandım çokta keyifle okudum…

Peki öğrenci Alper sosyal miydi?
Evet. Ben herhalde biraz anneden de gelen o güçlü karakterle, yetişmeyle ilgili olsa gerek. Okulda sorunlara çözüm bulan, gittiği yerde herkese yardım eden, iletişimi kuvvetli bir öğrenciydim. Okulda 4 yıl aktif geçti benim içim. Bir grubumuz vardı ve o grup bugün iletişim sektöründe önemli görevlerde. Biz o grup olarak Gazi Üniversitesi, İletişim Fakültesinde ilk sanat kulübünü kurduk, GİFİSAK adıyla. Ekip lideri de bendim. Birlikte. Çok kültür sanat etkinlikleri yaptık. Anlaşılacağı üzere Sadece okula gidip gelen bir öğrenci olmadım. Dergi çıkarttık. Hem Gazi Üniversitesindeki gençleri o dergiye yönlendirdik, kendilerini geliştirebilmeleri için hem de bize yön gösterebilecek büyüklerimizin o dergide yer almasını sağladık. Her iki kesimi de buluşturduk. Aktif bir kulüptük. İletişim fakültesinde İlk makarna partisini biz yaptık ve hala da devam ediyor o gelenek. Ben öğrenciyken harçlığını çıkartmak için çalışmadım, evin küçük çocuğu olarak biraz rahat okudum. Her iki abladan ve anne babadan maddi desteğim vardı. Bir de başbakanlık bursu almıştım. O dönemde başbakanlık bursu -şimdi değişti mi bilmiyorum- biraz seçilmiş öğrencilere veriliyordu. Dolayısıyla Ben rahat bir öğrencilik geçirdim. Boş vakitlerimde daha çok sanatsal ve kültürel faaliyetlerle ilgilendim diyebilirim.

Ağırlıklı kız çocukları mı kazanmıştı bölümünüzü?
Yok, karışıktı. Biraz daha kız ağırlıklı diyebilirim. Ama Anadolu’dan gelen çok arkadaşımız olmuştu. Onlarda şöyle bir durum oldu; batı şehirlerinden gelen özgüveni, iletişimi yüksek olanlarla Anadolu’dan biraz daha kırsaldan gelen arkadaşlarımızın ileriki hayatta, mesleki başarılarında, kariyerlerinde bir farklılık oldu. Onlar biraz daha uzaklaştılar bu sektörden. Kimi öğretmen olurken, kimi özel sektörde çalışırken, biz yayıncılık alanında, Anadolu Ajansı, TRT, özel televizyonlar, gazeteler, radyolar gibi bir çok yerde çalıştık. İster istemez kendi içimizde de ayrıldık böylece.

Eğitim, bundan sonrasında yüksek lisans var mı?
Yok yapmadım

Üniversite 4 yılda mı bitti?
Üniversiteyi 4,5 yılda bitirdim, çünkü hocalarımızdan 2 tanesi biraz zorladılar bizi. Öyle olunca biraz geç bitti. Ama yine de bizim bölümün ilk mezunu benim. Yani düşünün hepimiz 4,5 yıl okumuşuz. Ben üniversiteden mezun olduğumda yüksek lisans yapmak çok revaçta bir durum değildi. O zaman formasyon eğitimi daha önemliydi. Formasyon aldım. Yüksek lisans zaman zaman konuşuldu yapalım edelim diye, halihazırda da aslında 2 tane tez konum var. Gel yap diye hocalarımız da olmuştu ama denk gelmedi.

Sonrasında hayat nasıl aktı?
Ben üniversitedeyken aşık oldum ve aşk benim hayatımı şekillendirdi biraz da diyebilirim. Benim eşim asker, harp okulu öğrencisiydi o zaman, Burdurlu. Üniversite 2’yi tamamlarken tanıştık. Aslında üniversite 1’de tanıştık ama çok görüşmedik. Üniversite 2’nin sonuna doğru mayıs gibi ya birbirimizden hoşlanıyor muyuz demeye başladık. Ama uzun süre karşılaştığımızda falan, ben senin gibi bir kadınla birlikte olmam, ben senin gibi bir adamla birlikte olmam ya falan diye birbirimize hep laf söylüyorduk. Çünkü bir çok erkek kendisine itaat edecek kadın arıyor. Özgürlükçü, kendi kararlarını veren, isteklerinin peşinde koşan tercih değil. O tarz erkekte bu tarz bir kadının tercihi değil. Birde bu adam asker, askeri okulda yani. Olmaz falan diyorduk ama aşk, kader. İkinci sınıfın mayıs ayında ilişkimiz başladı, 2 yıl kadar flört aşaması oldu. Onların nişanlanmaları ve evlenmeleri yasaktı. Flört ettik ama nasıl? Adam zaten içerde, yatılı okul. Ben gidemiyorum. Hafta sonları görüşüyoruz. Bir çok hafta sonu ceza alıyorlar bi komutandan çıkamıyorlar, sınavları oluyor çıkamıyorlar. Ayda bir, 3 ayda bir görüşmelerle. Aynı yıl mezun olduk. O mezun olur olmaz İstanbul’a gitti. Ben Ankara’da kaldım. TRT’de staja başlamıştım, 4. Sınıf yazında. Staj yapmaya devam ederken ben, beni akitli denen bir sistemle kadroya aldılar. Çalışma hayatına da öyle girmiş oldum ben. Bu o dönem için çok önemliydi. Kuş kadar para alıyorduk ama TRT’ye bir şekilde girmiş olduk. Ben Ankara’da kaldım, eşim İstanbul’a gitti.

Yurtta mı kaldınız?
Öğrenciliğimin ilk 3 yılında yurtta kaldım. Son yıl evde kaldım. Okul bitince maddi gelirim de azaldı tabii. J okul bitmeden TRT’de hem staj yapmaya hem de minik minik programlarda çalışmaya başlamıştım. Az da olsa paraya kazanmaya başlamıştım. Ama o kadar az paraydı ki ev olarak bir sitenin bodrum katında ev kiralayabildik ancak bir arkadaşımla. Kapıcı bizim üstümüzde oturduk.J Sıkıntılı bir dönemdi aslında ama çok idare ettik. Biraz eldeki ile yetinmeyi bildiğim için biraz da hayatın zor olduğunu her türlü zorlukla sıkıntıyla karşılaşılabileceğini bildiğim için o günleri sabırla geçirdik. Hatta o evde  biz mutluyduk arkadaşımla birlikte. Sonra TRT’de kadrolu olarak işe başladım. Stajyer geldiğim TRT’de önce sözleşmeli, bir yıl kadar sonra da kadrolu çalışmaya başladım. Gerçekten çalışkan Önce iş diyen birisiydim. Bunun da karşılığı hem geçmişte TRT’ye girerek hem de bugün TRT Antalya Radyosu’nun ilk kadın yöneticisi olarak aldım. Allahıma binlerce şükürler olsun. Genel Müdürüm Şenol GÖKA’ya sonsuz teşekkürler….

Aşk, evlilik nasıl oldu?
Ben üniversitede iken genç ve yakışıklı bir Kara Harp Okulu öğrencisiyle tanıştım. 2 yıl kadar arkadaşlığımız zaman içerisinde aşık oldum o Harbiyeliye… O 1997 yılında mezun oldu ve Tuzla piyade okuluna gitti. O İstanbul’da ben Ankara’da. Uzakta genç ve yakışıklı bir teğmen. İstanbul gibi bir yerde, bir sürü seçenek var önünde. Oldu, bitti, gitti geldi derken biz nişanlandık. İki yıl kadarda nişanlı kaldık. Evlenemedik yani bir türlü. O arada ben TRT’de çalışıyordum. Daha sonra o Hatay’a tayin oldu. O Hatay’dayken biz evlendik. Derken başka şehirlere tayinler başladı. Vee yıllarca sürdü bu ayrılıklarımız. Aynı evi paylaştığımız çok az zaman oldu aslında. Hala ayrıyız biliyor muşsunuz? O Kars’ta ben Antalya’dayım…Bunca ayrılığa rağmen bizi bir arada tutan şey ise AŞK oldu…
 
Çocuğunuz?
Bir tane kızım var. Diyarbakır’da görev yaptığım zaman doğmuştu.

Peki kızınızı doğurduktan sonra hayata bakışınız nasıl değişti?
Bir kadını ister istemez hayatta en çok değiştiren olaylardan biri anne olmasıdır. Ben de anne olunca fikir anlamında, sorumluluk anlamın, karakter anlamında, hayata bakış açısı anlamında değişim gösterdim. Aslında bende ki değişim önce eşimle başladı. Eşimin asker olması söylediğinizden yaptığınız her davranışa dikkat etmenizi gerektiriyor. Bir subay ile evliyseniz, onu ve TSK’yı temsil ediyorsunuz gözüyle bakılıyor. Bu nedenle değişim önce eş olmayla başladı anne olmayla devam etti. Bir de kız çocuğu annesi olunca, biraz daha değişim zorunlu oluyor. Özgür ve protest Alper yerini fedakar ve demokrat Alper’e bıraktı….

Peki şimdi kaç yaşında kızınız?
15 yaşında ama ne yazık ki ben kendimi ne kadar değiştirmiş, törpülemiş olsam da, gen herhalde çekiyor. Benim minik bir kopyam gibi, ergenlikte var tabi. Ben adını da Naz koydum kızımın. Hiç annesine benzemesin, nazlı olsun, biraz bencil olsun, ay ay falan desin, tırnağım kırıldı yapsın, kuafördeyim beni oradan al desin diye. Ama ne yazık ki tam tersi oldu. Özgür, güçlü, kararlı ve biraz da protest. Tıpkı eski ben.J

Buradaki kariyerinize baktığımızda bu alanda ilk kadınsınız. Burada daha önce erkek sözü dinlenirken bir anda bir kadının emirini almaya başladı çalışanlarınız. Buradaki ekibiniz, çalışanlarınız... Nasıl bir değişim oldu? Yani zorlandınız mı? Taktikleriniz ne oldu?
2006-2007 yılları arasında Antalya TRT Radyosunda çalışmıştım bir süre. Buradaki birçok arkadaşı hem gözlemleme hem de beraber çalışma şansım oldu. Bu bina değildi. TRT Caddesindeki binaydı. Yıllar sonra genel müdürümüz beni buraya yönetici olarak göndermek istediğinde, daha önce burada çalışmış olmamın etkisi büyük oldu. Daha kolay iletişim kuracağımı düşünüyordu ki haklıydı da. Ben buraya yönetici olarak geldiğimde, çok defansla karşılaşmadım. Çoğu arkadaşım beni yönetici olmadan önce de tanıdığı için, daha çabuk kabullenildim. işin bir zor tarafı şu oldu.” Aaa bizim Alper “ durumu yaşandı. Başta biraz onun sıkıntısını yaşadık ama kimseyi kırmadan, üzmeden orta yolu bulup düzenimizi kurduk. TRT Antalya Radyosu, 1963 yılında kurulmuş bir radyo, düşünün1963’den bu güne kadar hiçbir kadın yönetici tarafından yönetilmemiş. Bundan daha büyük direnç olabilir mi?
Kadın bakış açısı ve hoşgörüsü ile liderlik yapıyorum arkadaşlarıma. Kadınsal dokunuş getirdim radyoya yani.
 
Şu an çalışanların kaç tanesi kadın, kaç tanesi erkek desem net bir sayı var mı?
Yarı yarıyadır. Bizim kadın sayımız iyi durumda. Her alanda olduğu gibi yayıncılıkta da Kadın bakış açısının işe çok şey kattığına inananlardanım ben. Dekordu, kostümdü, , konuktu, hissiyattı, metin diliydi, üsluptu bir farklıdır kadınlarda. Mesela şu oturduğunuz koltuklar bile bir kadının radyodaki varlığının göstergesidir, diye düşünüyorum.

Ne güzel renkli renkli. Yöneticiliğiniz de bu kadar renkli mi?
Evet renkli, biz çok renkliyiz, biz pozitifiz, neşeliyiz, eğlenceliyiz, hem eğlenip hem işimizi yapabiliyoruz. Egolarımız yok, anaçlığımız var, herkesle empati kurabiliyoruz çok rahat bir şekilde. Çünkü biz kız çocuğu olarak da, kardeşimizle de empati kuruyorduk, dedemizle-ninemizle de empati kurmak zorunda kalıyorduk. Biz öyle yetiştiriliyorduk ve onu da hem iş hayatımıza hem de özel hayatımıza taşıdık ister istemez. Burada da onu yaşıyoruz. Arkadaşlarımızla iyi bir uyum yakaladık. Birbirimizi dinledik, dinliyoruz. Ben masaya yumruğunu vuran bir yöneticiden ziyade onları dinleyip onlarla ortak karar verip, ortak kararın son sözünü veren bir yönetici olmayı tercih ettim. Buda bizi hem TRT Radyoları içerisinde hem de özel radyolar içerisinde bir tık daha uzağa taşıdı. Biz bir fark yarattık. Buda tamamen birlikte çalışmamızın ürünü. Bakın benim yöneticiliğimin ürünü demiyorum, benim liderliğimde birlikte çalışmamızın ürünü diyorum. Ben biraz konuya öyle baktım. Benden önce olduğu gibi, benden sonrada TRT Antalya Radyosu olacak, devam edecek ama önemli olan birlikte çalıştığımız dönemin önceki dönemlerden daha iyi olmasıydı ve biz onu yaptık. İsterim ki benden sonra gelen takım lideri de, benim ekibimle ulaştığım noktadan daha ileri ulaşsın. Bu böyle olursa başarı daim olur ve yükseliriz diye düşünüyorum. En iyi benim dönemimdi demiyorum, benden sonraki daha iyi olmalı diyorum.

Güzel bir yaklaşım. Şimdi devlet kurumu olduğu için, sivil toplum kuruluşlarına karşı nasıl bir tutum içinde olduğunuzu bilemiyorum. Sivil toplum kuruluşları ile çalışmalarınız olabiliyor mu? Buna izniniz var mı bilemiyorum. Eğer varsa, siz bu konuda bir girişimde bulundunuz mu?
Aslında bir yasak yok ama tercih sebebi de değil. Yapabilirsiniz, edebilirsiniz diye de bir şey yok. Ama zaten ben eşimle alakalı olarak, yanlış anlaşılabilir düşüncesi ile hiçbir kuruma ve kuruluşa katılamıyorum. Dedim ya birde eşimiz var, ona göre hayatımızı yönlendirmemiz gerekiyor. Ama bireysel olarak her türlü desteği veriyorum. Özellikle kadın, eğitim ve çocuk ve doğa konulu sivil toplum kuruluşlarına desteğim tam.

Peki sizlerden faydalanmıyor mu iletişim fakültesi? Ders vermek falan gibi.
İstanbul’da Ankara’da yapılıyor ama Antalya’da yapılmadı. Ben aslında bunu iletişim fakültesindeki hocalara da söylemiştim. Neden biz buradayken, bir söyleşiye bir etkinliğe bizleri davet etmiyorsunuz dedim. Aa ne kadar güzel söylüyorsunuz dediler ve orada kaldı konu. Belki ilerleyen günlerde olur.
 
TRT biraz ketum, sert olduğu için olabilir mi acaba?
Belki. Kurumsal imajımız bir yerde öyleydi aslında ama, şimdiki genel müdürümüzle birlikte bu imajı kırmaya çok özen gösterdik. Bizim genel müdürümüz halkın içinden yetişme ve protokolün karşısında, halkla iletişim kurmaya çalışan biri. Dinleyicisine, izleyicisine değer veren, önce insan diyen birisi. Biz onun başlattığı geleneği sürdüren yöneticiler olarak da kurumumuzun bu imajını kırmak açısından halka dokunmayı istiyoruz. Dolayısıyla imajımızı yumuşatmayı hedefliyoruz.

Ben artık 15 Temmuzdan sonra hiç söyleşi yapmadım. İlk sizinle yapıyorum. Dolayısıyla 15 Temmuz gibi ülkemizin tarihinde çentik olmuş bir olay, hele de TRT gibi bir kurumla bunları benim çocuğum dahi televizyonda izlemiş olması o geceyi. Size şu soruyu sormak istiyorum, bu kurumun bir çalışanı olarak, bir kadın olarak, Antalya’da dahi olsanız, Türkiye haritası içerisinde yer aldığınızdan dolayı, mutlaka bundan çok etkilendiğinizi düşünüyorum bir çalışan olarak. Burada, bunun siyasi politik kısmı bizi ilgilendirmiyor, sadece bunun sizi vatandaş olarak ve TRT çalışanı olarak yük olduğunu, ciddi bir yük getirdiğini düşündüm ve burada Alper olarak nasıl bir davranış sergilediğinizi merak ediyorum açıkçası.
Ben aslında şöyle söyleyeyim. Birçok kimliği taşıdığım için hepsinde ayrı ayrı tepkilerim oldu.Ben her şeyden önce bir anneyim. Bir anne var ortada. Alper var, bu kimliği-kişiliği bambaşka bir kadın. TRT’de yönetici bir kadın var. Bir asker eşi Alper var. Bir de vatandaş Alper var. Birçok insandan çok daha farklı yaşadım bu süreci aslında. Ama hepsinden önemlisi, benim kurumumum duruşuydu. Genel müdürümüz ve ekibinin nasıl duruş sergileyeceğiydi. Biz onların çizdiği yol haritasına uygun davranmak durumundaydık ve önce kurumumuz dedik. Ama süreç inanın herkesten belki biraz daha fazla etkiledi diyebilirim.

Peki tekrar dünyaya gelseniz yine kadın olur muydunuz?
Ben dünyaya yeniden gelseydim yine kadın olmayı isterdim. Ama dünyanın da kadınlar için daha yaşanabilir bir dünya olmasını isterdim. Öyle bir dünyada, ayakları üzerine sağlam basan, daha güçlü daha istediklerini yapabilen ve daha özgür davranabilen kadınlardan olmayı isterdim. Şu anda yaşadığımız dünyada, ülkemizde bazen şunu söyleyebiliyorum; ”erkek olarak gelmek” lazımmış. Maalesef ki erkeklerimiz bunu bize dedirtiyor. Kesinlikle böyle bir dünyada kadın olarak yaşamak istemiyorum.
 
Peki yine Alper mi olurdunuz?
Anneme ben şöyle sormuştum; neden Alper koydun adımı? O da demişti ki ”Baban yoktu, ben apar topar hastaneye kaldırıldım, orada bir doktor vardı, Alper’di ismi o çok ilgilenmişti benimle, ben ismi çok sevmiştim, o yüzden Alper koydum”… Annem yine Alper koyuyorsa yine Alper olurdum ben.J Bu arada doktor erkek.:)  Ben adımın farklı olduğunu düşünüyorum. Herkes hatırlıyor. Böylelikle akılda kalıyorum.

Şimdi peki içini doldurduğunuzda, Alper’in yaptıkları yaşantısı, yine aynı düzlemde mi giderdi?
Giderdi diye düşünüyorum. Hayatımdan memnunum. Kelime anlamı cesur, özgür kişi olan ismim hayatımın şekillenmesinde de etken oldu. Yine öyle olurdu herhalde.

Peki merak ettim. Zaman zaman ben bunu yaşıyorum. Yönetici olduğunuz zaman evde de yönetici olma riskiyle karşı karşıya kalıyorsunuz ve bu sizi eşinizle pek aynı ortamda ev hayatını paylaşmamış olabilirsiniz fakat bunu hissetmişsinizdir. Eşiniz rütbeli olduğu için belki ondan değil ama çocuğunuzda bir buradaki çalışanı yönetiyormuş gibi, arada rol değişiklikleri, karmaşıklıkları oldu mu hiç?
Ben yaşamadım. Çünkü benim karakterimle çok örtüşen bir durumdu yöneticilik. Ne zorlandım ne de evime taşıdım. Zaten evde nasılsam burada da öyleyim. Son sözü ben söylemek durumunda kalıyorum burada ama karşı tarafın fikrini de soruyorum. Bazen evde daha fazla otoriter davranabiliyorum ne yazık ki çünkü bir ergen kızım var. Hayır ayakkabını oraya koymayacaksın diyebiliyorum ama burada onu demiyorum. Bunu yaparsan daha iyi olur diyorum ya da bunu yapman uygundur diyorum ya da işte şunu yapmamışsınız bu bize sıkıntı yarattı diyorum. Dil değişiyor.

Kadın müzeleriyle ilgili daha olarak daha önce böyle bir şey duymuş muydunuz? Ya da şehrinizde mi karşılaştınız?
Ben daha önce duymuştum, bildiğim kadarıyla Türkiye’de 3. yanlış hatırlamıyorsam (Antalya Kadın Müzesi). Kadın duyarlılığına hakimim diyebilirim. Kadının toplumdaki yerinin değişmesi gerektiğini, daha da iyileşmesi gerektiğini düşünenlerdenim. Dolayısıyla kadınlarla ilgili yapılan pek çok etkinliği ve aktiviteyi, algıda seçicilik algıda seçicilik olsa gerek yakalıyorum. Aaa ne varmış diyorum. Dolayısıyla önceden aşinaydım kadın müzesi fikrine….Antalya’da açılacak olmasının planlandığını bilmiyordum sadece. Bunu da sizinle öğrendim. Bu beni çok heyecanlandırdı açıkçası. O günden itibaren de destek olmaya çalıştım. Her anlamda da destek vermeye devam edeceğiz. Önemli bir iş yapıyorsunuz. Kadının gücünü ve farkındalığını, neler yapabileceğini diğer kadınlara ve diğer erkeklere göstererek, dikkat çekerek...
 
Rol model olması için
Evet, göstermemiz ve vurmamız gerekiyordu.

Alper’den bir şeyler bulacak belki bir kadın bunu izlerken bir kız çocuğu izlerken. Çünkü artık internete herkes girebiliyor ve biliyorsunuz ki müzemiz şu an sanal ve dolayısıyla bizim amacımız yaşarken sizlere değer vermek.
Çok doğru bir iş. Çabanız takdire şayan. Önemli olan fark yaratan başarıları yaşarken alkışlamak ve onun tecrübesinden birikiminden diğer insanların faydalanmasını sağlamak. Umarım öyle de olur. Bizde sizlerin paralelinde işler yapmaya çalışıyoruz TRT olarak. Farkındalık yaratmaya çalışıyoruz. Bu anlamda da yaptığınız iş bizim işimizle örtüşüyor. İnşallah projeyi büyüteceksiniz, inşallah bizde size bu konuda desteğe devam edeceğiz. Örnek olacak belki diğer illere Antalya Kadın Müzesi. Hepimiz kadınları daha iyi bir yerlere taşıyacağız diye umut ediyorum, bu çalışmaların sonunda.

Ben radyo dinlemeyi çok seven bir vatandaşım. Televizyondan pek hoşlanmam, CD’den pek hoşlanmam. Radyoda rastgele çıkan müzik, ne dinleyeceğimi bilmeyişim, sürpriz olması beni çok etkiliyor. Dolayısıyla radyo dinlemeyi çok seviyorum. Haberleri de radyodan dinliyorum. Gözümde yorulmuyor. Bundan hareketle TRT Radyo en ücra yerdeki insanlara ulaşan tek radyo. Olağanüstü bir hal bile olsa, her yer kapansa, o devam edecek, bu böyle. Çiftçi bir kadına en hızlı siz olabiliyorsunuz. Bunlardan hareketle, bir kız çocuğuna nasıl dokunuyorsunuz, ya da seslenmeniz mümkün oluyor mu? Annem beni bayrak radyo ile büyüttü uzun bir radyoydu. Kardeşim onunla uyuyordu, türküler falanlar filanlar. Biz böyle büyüdük belki ondan dolayı radyoyu seviyorum. Televizyon çocuğu olmadım hiçbir zaman kızımda öyle büyüyor. Sizin o anlamdaki ulaşımınızı merak ediyorum.
Biz 7’den 70’e her kesime yönelik yayınlar yapıyoruz. Dolayısıyla her dinleyici kitlemizin yaş grubuna ve beğenilerine göre yayınlarımız farklılık gösterebiliyor. Zaman zaman tecrübe, zaman zaman ölçümler-değerlendirme raporları doğrultusunda. Hangi saatlerde, hangi dakikalarda en çok hangi yaş grubu dinleniyor gibi değerlendirmeler bizim programlarımızı şekillendirmemize destek veriyor. Ama her şeyden önemlisi, en azından biz TRT olarak halkla iç içe olmaya çalışıyoruz. Ayrıca TRT radyolarını radyo alıcılarınızda, internetten, uydudan, cep telefonundan dinleyebiliyorsunuz. En zor koşullarda bile bizim sesimiz sizin yanınızda.

TRT zaten halk değil mi? Belirli bir kısmını biz vergilerimizle veriyoruz.
Kabul, işte biz o yüzden halka dokunmaya çalışıyoruz. Sahaya iniyoruz. Sahaya indiğimizde de o insanların bizlere söyledikleriyle içeriğimizi şekillendirmeye çalışıyoruz. Klasiğin dışında da böyle bir yöntem geliştiriyoruz. Bu yöntemi TRT Antalya Radyosunda sık uyguluyoruz. Hem halktan gelen her türlü bilgiyi hem de sosyal medya aracılığıyla bize ulaşan her türlü veriyi değerlendirip yayınlarımızı ona göre şekillendiriyoruz. Dolayısıyla biz biraz daha herkese ulaşıyoruz, ulaşmaya çalışıyoruz diyeyim. Ama dilimizi herkesin anlayabileceği şekilde sadeleştiriyoruz. Bakın bu çok önemli. Eğitimlerde de dinleyicinizin izleyicinizi 12 yaşında olduğunu düşünün derlerdi hocalarımız bize. Dolayısıyla biz o kadar genç insanların anlayabileceği bir dil kullanmaya çalışıyoruz. Çünkü anlama becerisinin temeli dildir. Ne kadar ağır konu ve konuklarımız olsa da bizim dinleyicilerimiz en küçük haliyle anlayabilir bilgiyi. Herkesi ilgilendirebilecek konulara yer veriyoruz.. Bölgenin gündemini de öğrenmek için bizi dinliyorsunuz, bölgenin kültür sanatında ne var öğrenmek için bizi dinliyorsunuz, bölgeden bir türkü dinlemek için de bizi dinliyorsunuz, bölgede tarımla ilgili ne olmuş diye düşünüyorsanız da bizi dinliyorsunuz, işte en popüler sanatçı Antalya’daymış dediğinizde de bizi dinliyorsunuz, gibi… En önemlisi Reyting kaygımız yok. Bu da halkın vergileriyle de desteklenen bir devlet yayın kuruluşu olmamızın bilincinde olduğumuzun en önemli göstergesi.

Gelecek nesil radyo dinlesin istiyorum, biraz onlara heyecan duydurmak lazım. TRT’nin böyle bir Ar-Ge’si var mı?
Aslında var. TRT’nin içinde belki de değişime en hızlı ayak uyduran TRT Radyoları oldu. Özellikle TRT FM kanalımızda genç nesli yakalayabilecek DJ’lerimiz var. Dinleyici kitlemizi süreklileştirmeye çalışıyoruz. Ayrıca Gençlerin ilgisini çekecek konu ve konuklarımız ve müziklerimizle, sunumlarımızla programlarımızı şekillendirmeye çalışıyoruz. Teknolojiyi takip ediyoruz. Biliyorsunuz TRT’nin pek çok radyo kanalı var, herkese uygun programlarımız var. En azından biz bir yerden başladık ve çok yol aldık bu konuda. Bu noktada Radyo Dairesi başkanımız Sayın Amber Türkmen’i anmadan geçemeyeceğim. Vizyonu ve desteği ile TRT radyolarına çağ atlattı diyebiliriz.

Samimi düşüncem şu; ciddi anlamda insanların beynine girebilecek bir noktadasınız. Neden bunu diyorum. Yolculuklarda eğer bir CD falan takmıyorsanız, yolda çeken tek radyo TRT’dir ve dolayısıyla yolculuklarda bazen yalnız olursunuz bazen arabadakilerin çoğu uyur siz araç kullanıyorsunuz ve en boş olduğunuz hiç bir şeyle uğraşamadığınız bir an, düşündüğünüz bir an, yola odaklandığınız bir an, dinlediğiniz şey sizin aklınızda kalıyor. Bana göre çok önemli bir zümre ve bana göre de çok kolay ulaşabilecek bir yer, o nedenle de iyi yayınlar yapılması lazım. Kötüde yönlendirilebilir bu ama Antalya adına, bana göre, hele sizin bir kadın olarak bunun başında olmanız, mutlaka yayınları seçiyorsunuz yönlendiriyorsunuz, güzel bir şey. Ben teşekkür ediyorum sizlere, yaptığınız görevle, burada bulunuşunuzla, bir Antalyalı oluşunuzla, en güzeli bir Antalyalı insanın şu anda bir müze söyleşisinin olması.
TRT Antalya Radyosunda ilk kez bir Antalyalı yönetici var. Bunun da bir şans olduğunu düşünüyorum. Çünkü ben Antalya’ya aşığım. Antalya için daha ne yapabilirim derken, Antalya için birçok şey yapabileceğimi görmek fırsatı buldum. Ve yayınlarımızla elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Bunu da değerlendiriyorum, daha ileri nasıl taşıyabilirim kaygısını da taşıyorum aynı zamanda.

Alper hanım rol model olarak, hayatınızda size yol gösteren bir kadın yada bir erkek, bu anne babanızda olabilir, farklı bir insanda olabilir, sıradan sokaktaki bir insanda olabilir, oldu mu? Bu başta bahsettiğiniz bir beyefendi vardı. O size yol açmış anladığım kadarıyla. Sonrasında söyleyebileceğiniz bir anınız olabilir belki bize?
Kadın karakterinin güçte olduğu bir aileden geliyorum. Ben de güçlü bir annenin kızıyım.  Birçok rol modelim var hayatta. Annelik için rol modelim ayrı, iş hayatı için rol modelim ayrı. Ama hepsini toparlayacak olursak, ben her başarılı kadından örnek aldım diyebilirim. Biraz gözlemlemeyi ve aa o neyi farklı yapmış, bende bunu hayatıma uyarlayabilir miyim demeyi seven biriyim. Hep bir farklılığım olsun istedim, onu da diğerlerini iyi gözlemleyerek, onlardan edindiklerimin üzerine ben ne katabilirim diyerek yaptığımı düşünüyorum. Ben sokaktaki limon satan ama parasını kazanan teyzeden de ilham aldım, evinde iyi anne olan çocuklarını okutmuş bir kadından da örnek aldım. İşte Türkiye’nin ilk kadın başbakanı Tansu Çiller’den de kendime birçok şey aldım. O yüzden her başarılı kadının bana çok şey kattığını düşünüyorum.

Peki bize Antalya Kadın Müzesi oluşumuyla alakalı söylemek istediğiniz şeyler olabilir mi acaba ve son kadınlara vereceğiniz bir mesaj?
Şimdi Antalya Kadın Müzesinin Türkiye’de 3. müze olduğunu biliyorum. İlk duyduğumda da çok heyecanlanmıştım bir Antalyalı olarak. Ben kadının yerinin toplumda daha iyi olması gerektiğini düşünen ama adına feminist demeyeceğim, kadın duyarlılığını, güçlü kadın duyarlılığına sahip bir kadın olarak, müzenin kadın farkındalığına büyük katkı sağlayacağına inandım. O yüzden canı gönülden destekledim, destekliyorum da. İnşallah özellikle Antalya kadınının ve sonrasında da Türk kadınının daha iyi yerlere gelmesinde büyük bir katkı vereceğini düşünüyorum. Emeği geçenlerin ellerine yüreklerine sağlık.
 
ALPER BAYSAN