ÇİLER ÇELİK ÖZENCİ
Görüntülenme: 8334

ÇİLER ÇELİK ÖZENCİ

ÜREME TIBBI´NDA ÜRETKEN BİR KADIN BİLİMCİ
Söyleşiyi Yapan: Ebru Manavoğlu ve Yeliz Gül Ege
Yer: Akdeniz Üniversitesi, Tıp Fakültesi
Tarih: 18.01.2017

Galeri

Söyleşi

Öncelikle bizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. İlk soru ile başlayayım. Çiler Çelik Özenci kimdir? Kendinizi biraz tanıtabilir misiniz?
1974 Ankara doğumluyum. Daha sonra ailemle Antalya’ya yerleştik ve ilkokul yıllarım hep Antalya. 1992 Antalya Anadolu Lisesi mezunuyum. Gurur duyduğum okulum. Ardından Hacettepe Diş Hekimliği Fakültesini kazandım. Orada okudum. Her zaman akademisyen olmak istiyordum, kariyer yapmak istiyordum, öğrenci yetiştirmek istiyordum. O yüzden hiç tereddüt etmeden, sevdiğim de şehir Antalya’ya döndüm. Ne yapabilirim? Tıp Fakültesi, Tıp Fakültesinde kariyer yapabilirim. Temel Tıp, çok seviyorum temel araştırmaları tıpta ve doktoraya başladım. Doktoraya başladıktan sonra tezimi Amerika’da yaptım, Yale Üniversitesinde. Daha sonra döndüm, döndüğüm anabilim dalında zaten akademisyen olarak kaldım. Şu anda yaklaşık 3 yıldır profesör olarak aynı anabilim dalında çalışıyorum.

Hem annesin hem bilim kadını. Aynı zamanda pek çok farklı dalda uğraşıların var. Bunların hepsine nasıl yetişiyorsun?
Bilimde planlama var, mecbursunuz. Deneylerinizi yaparken planlamak zorundasınız, derse giderken o ders saati boyunca o bilgiyi öğrenciye aktarmak zorundasınız, onun üzerine taşamazsınız, 45 dakikadır o süre. Herhalde aldığım eğitim bunu hayatıma da yansıtmamı sağladı. Dolayısıyla evet spora da vakit ayırmayı seviyorum, oğlumla da ilgileniyorum, oğlum 13 yaşında, sağlıkla büyüyor güzel bir ailede. Eşimde öğretim üyesi, ortopedist. Planlamak işimin eğitimimin kattığı bir şey herhalde. Bir de ben işim dışında sosyal aktiviteleri, arkadaşlarımla görüşmeyi, spor yapmayı çok seviyorum. Spor, kendim için yaptığım yegane şeylerden. O yüzden bunların hepsini planlamaya gayret ediyorum hayatımda.

Bir bilim kadınısın. Hangi bilim alanında çalışıyorsun? Bu yolu nasıl ve neden seçtin anlatır mısın biraz?
Ben bu yolu nasıl seçtim. Aslında dediğim gibi Antalya’ya geldikten sonra temel tıpta araştırma ve doktora yapmak istedim. Embriyoloji çok ilgimi çekiyordu. Embriyoloji insan gelişimini araştıran bir bilim dalı ve dokular histoloji, doku bilimi demek. Doku ve hücre zaten hayatın temeli, organizmaların temeli. Dolayısıyla bu alanı seçmek istedim ve özellikle birçok bilim dalı ile ilişkili olduğundan, üreme tıbbına da yöneldim. Daha çok tüp bebekle ilişkili oldum ben. Benim okulu bitirdiğim yıllarda tüp bebek dünyada çok yeni başlamıştı tedavi olarak kullanılan bir yöntemdi. Araştırma alt yapısına ihtiyaç vardı ve çok ilgi çekici bir alandı. O benim yönelme sebeplerimden biridir. Daha sonrada bizim bölümümüzde zaten dünyadaki tanınırlığı da o şekilde. Üreme tıbbı çalışıyoruz biz daha çok. Daha çok erkek ve kadın üreme sistemi, kök hücre. Buradaki tüp bebekle ilişkileri, yansımaları. O alanları çalışıyoruz.

Yurtdışında eğitimini sürdürdüğünü söyledin. Yurtdışındaki araştırmalarından ve tanınırlığından biraz bahseder misin?
Tabi ki. Yurtdışı deneyimim, Yale Üniversitesinde 2001-2002 yıllarındaydı. Bu süreç benim için uluslararası evrensel bilimi anladığım süreçlerden biriydi. Burada öyle bir eğitim alıyoruz biz ama onu gerçekten orada yaşadım 1 yılda. Orada da danışmanım vardı, doktora tez danışmanım ve oradaki araştırmacılar. Onlarla birlikte ortak araştırmalar yaptım ve bu süreçte de birbirimizi tanıdık. Evrensel bilimi anladım. Akabinde Türkiye’ye döndükten sonra yaptığım yayınlar, uluslararası literatüre katkısı olan yayınlar sayesinde, bu tanınırlığı, tanışıklığı devam ettirdik ve şimdi şu noktada olduğumu söyleyebilirim; öğrencilerimi özellikle, benim birçok öğrencim kadın öğrenciler hani tesadüf belki ama güzel bir tesadüf, yurtdışına gidiyorlar ve onlarda doktora tezlerini yurtdışında yapıyorlar. Genellikle New York, Harvard, yeni bir öğrencim Harvard’a gitti. Doktora tezini ortak bir projeyle yapıyoruz onunla. Nilay dün gitti, 1 yıl orada olacak. Pınar yeni döndü örneğin Pittsburgh’dan döndü. Dolayısıyla bu uluslararası tanınırlık Yale tecrübesi ve ardından ürettiğim akademik makaleler ve araştırmalar sonucunda geldi ve hala da devam ediyor. Dünyanın dört bir yanında haberleştiğim bilim insanları var.

Yurtdışında kalmayı düşünmedin, Türkiye’ye geldin. Bu bilgi ve deneyimlerini Türkiye’de devam ettiriyorsun. Bu da çok güzel bir şey tabi. Türkiye’de bilim ve kadın kelimeleri sana ne ifade ediyor?
Aslında sanki hani Türkiye’de olunca, başta kadın olmak zor, ardından her iş var sanki ama ben buna çok katılmıyorum. Elbette zorlukları var, belki dünyada da zor genel anlamda baktığımızda. Sadece Türkiye’ye has şeyler değil bunlar. Bilim ve kadın, Türkiye’yi sordunuz ama önce aklıma evrensel bilim kadınları geliyor. Onların yaşadığı ve yaptığı, yaşadığı zorluklar var tabi ama yaptıkları buluşlar, bilime katkıları geliyor. Bilim ve kadın çok önemli, dünyada da çok önemli. Çokta pozitif ayrımcılık hala isteyen bir alan. Fakat kadınlar çok başarılı, Türkiye’de de çok başarılılar. Bunun verileri var. Yani bunu sadece sözel olarak söylemiyorum. Bu konuyla ilgili bir çalışma ve sunu hazırlamıştım ben. O dönem baktığımda tarihten bugüne ve Türkiye’deki bilim kadınları diye, Türkiye’de kadının bilime katılımı oldukça yüksek. Akademide çok görüyoruz kadın. Azimle çok güzel çalışıyorlar ve çok güzel örnek oluyorlar. Kadının bilimde yeri de şöyle önemli; kadın olmanın sıcaklığı var. Bilimde de zor anlar var, eğitmenlik var, öğretmenlik var. Annelik olunca işin içerisinde, anne olmakta şart değil kadın olunca işin içerisinde o şefkatle, onu yürütebiliyor bilim insanı olarak. Türkiye’de kadınlar bilimde oldukça aktifler diyebilirim.

Kadınların eğitimine ayrı bir önem veriyorsun anladığım kadarıyla. Bir sürü kadın öğrencin var, onların yurtdışında eğitim aldığını söyledin. Bu çalışmalar daha sonra Türkiye’ye ne şekilde yansıyor? Geri geldiklerinde bu çalışmaları devam ettiriyorlar mı? Akademi, eğitim hakkında neler söyleyeceksin?
Aslında çok güzel bir soru. Çünkü biraz önce söylediğiniz, yurtdışında kalmadın, buraya döndün ve burada çalışıyorsun. Evet kesinlikle ve hala da onu istiyorum, hiçbir şey değişmedi benim açımdan. Çünkü benim bir tane oğlum var ama bir sürü çocuğum var o anlamda. Özellikle doktora-yüksek lisans öğrencilerimden 1’i erkek 6’sı kadın. Dolayısıyla onlar eğitimleri sonrasında Türkiye’ye dönüyorlar. Benim ilk öğrencim, İstanbul’da bir üniversiteye öğretim üyesi olarak girdi. Çok güzel çalışmalar yapıyor. Bir vakıf üniversitesine girdi, hemen girdi, hemen başladı çalışmalarına. CV’leri çok güçlü geliyorlar, eğitimlerine gerçekten çok önem veriyorum. Onlarda onu çok güzel bir şekilde yürütüyorlar ve gelip burada Türkiye bilimine katkıda bulunuyorlar. Aslında bu bir el verme, bir bayrak yarışı. Ben onlara o bayrağı veriyorum, bir yandan öbürü koşuyor, öbür yandan öbürü. Hepsiyle de gurur duyuyorum. Çok başarılılar.

İlerde ne gibi projeler yapmayı düşünüyorsun? Geleceğe yönelik projelerin var mı?
Aslında şöyle, araştırma ve yayın olarak belirli bir sayıya ulaştım. Araştırmada sayı önemlidir tabi ama kalitede çok önemlidir. Farklı çalışmalar, etkisi yüksek çalışmalar, ses getiren çalışmalar çok yapmak istiyorum. Özellikle kendi alanımda çok çok daha iyi dergilerde, belki de bazı noktalarda patentli ürüne dönüşecek çalışmalara öncelik vermek istiyorum. Çünkü artık o olgunluğa eriştiğimi düşünüyorum ve hatta yapmam gerektiğini düşünüyorum. Biraz kendime görev ediniyorum onu da. Önüme biraz hedef koyuyorum diyebilirim bu noktada.

Sosyal sorumluluk projelerin var mı? Onlardan biraz bahseder misin?
Tabi ki, sosyal sorumluluk projeleri için bizim zaten Tıp Fakültesinde, Sosyal Sorumluluk Projeleri diye bir dersimiz var, o bağlamda birkaç hocamızla çalışmıştım. Kendimde katkıda bulundum hoca olarak ama onun dışında bir hocamızın projesinde çalıştım çok değerli bir projeydi. Özellikle kemik iliği nakli bekleyen hastalarda doku tiplenmesini halka tanıtmak. Lösemi’yi, kan kanseri görünen çocuklardaki hastalığı halka tanıtmak, bilgilendirmek, bilinçlendirmek konusundaydı. Bu konuyla ilgili spor müsabakaları düzenlendi. Bu bağlamda bağışçılara bilgi verildi ve onlardan hatta bağışlar alındı bankalar kurulması için. Çünkü çok kıymetli bu hastalıklarda, onlar hayat kurtarıyor. Benim oradaki görevlerimden biri, belediyelerde bilgilendirme süreciydi. Beldibi belediyesine gidip, orada belediye bünyesinde halkı bilinçlendiren konuyla ilgili sunumlar yaptım, onlarla görüştüm. Kemer belediyesine gittim. Orada bilgilendirme yaptım. Büyük bir projeydi. Migros’ta stantlar açıldı, öğrenciler çalıştı. Benim için kıymetli bir projeydi. Onun dışında kitap yazan gazeteci arkadaşlarım var. Şimdi onlara destek olmaya çalışıyorum kendi alanımla ilgili, halk sağlığı alanından ve sağlık alanında. Bilimsel perspektif olarak bakış sunmaya çalışıyorum. Bunu da bir sosyal sorumluluk projesi olarak kabul ediyorum. Çünkü toplumla ilgili kitapları yazmaya çalışıyorlar. Bu şekilde.

Bir kadın olarak Antalya’da yaşamaktan memnun musun?
Çok memnunum. İyi ki geldim, döndüm diyorum. Üniversiteyi Ankara’da okudum 5 yıl, orayı da çok sevdim Ankara’nın yeri ayrıdır bende fakat iyi ki geldim. Bence dünyanın en güzel şehirlerinden. Bir kadın olarak da yaşanabilecek çok güzel bir şehir. Çünkü her olanak var. Çevremiz var bir kere, çocukluğumuz burada. Coğrafyası bence paha biçilemez. O dağlarla denizin birleştiği ve şehrin orada durduğu. İşim gereği seyahat ediyorum. Görüyorum çok güzel şehirler var ama Antalya gerçekten çok güzel bir şehir.

2013 yılında Loreal’in Türkiye Genç Bilim Kadınları Destek Bursu kazanan 6 bilim kadınından bir tanesisin. Avrupa Birliği ve TUBİTAK’ın desteklediği projelerde de yer alıyorsun. Bunlar hakkında biraz bilgi verebilir misin?
Loreal ve UNESCO iş birliğiyle bir ödüldü o. Her yıl 6 bilim kadınına veriliyor farklı alanlarda. Ben sağlık alanında alanlardan birisiydim. Farklı alanlarda alınıyor. Bir proje ile başvurmuştu. Proje de çalışma alanlarımla ilgiliydi. Ben ağırlıklı olarak tüp bebek ve kısırlık üzerine çalışıyorum. Daha doğrusu kısırlığın altında yatan sebeplerin temellerini araştırıyorum. Ondan önce de normal fizyolojisi nasıldır anne baba olabilmenin, embriyo gelişiminin. Bunları çalışıyorum. Dolayısıyla o da, bu bağlamda bir projeydi. Erkek kısırlığında tüp bebek tedavileri sürecinde bir objektif yöntem geliştirebilmeye çalıştık biz o projede, biyofizikten bir hocamızla birlikte. Farklı bir anabilim dalıyla ortak bir projemizdi. Ben yürütücüydüm. O bağlamdaydı o ödül. Tabi gurur verici bir ödül, yılda bir kez veriliyor, büyük bir törenle veriliyor. Loreal destekçisi, UNESCO’da destekçisi ve bunun dünya ayağı da var. Bu bağlamda benim için motive edici ve kıymetli bir ödüldü. Onun ardından tabi ki basın röportajları oldu ve Working Mother dergisi de 2015 yılında 25 çalışan anne arasında beni gösterdi ve konu olarak aldı. Bu da benim için mutluluk vericiydi. Orada da annelik vurgusu, hani bilim insanı, çalışan insan ve anne teması vardı. Hem çocuğumu büyütürken hem de bu işleri nasıl yürüttüğümle ilgili onlarla konuşmuştum. Orada da çok kıymetli kişiler vardı. Sadece bilim insanları değil, farklı alanlardan bankacılar, politikacılar v.s. farklı alanlardan, yine halktan çok güzel sosyal sorumluluk projelerine girmiş insanlar var o insanlar arasında.

Böyle ödüller alman gerçekten onur verici, başarılarının devamını diliyorum.
Bu bağlamda aslında çalışmalarımdan birazcık bahsedebilirim. Daha çok embriyo gelişimi çalışıyorum ve moleküler sinyallerini, hücreler arasındaki sinyaller bu nasıl ilerliyor, bunu objektif yöntemlerle test etmeye çalışıyoruz. Bu bağlamda da evet epey TUBİTAK projesi yazıyoruz, destek te alıyoruz. Bu bizim için önemli, ülkemizdeki en önemli fon kaynaklarından TUBİTAK. O bağlamda da destek alabiliyoruz, projelerimizle.

Genç ve bu kadar başarılı bir bilim kadını olarak tabi sen bir rol-modelsin birçok bu mesleğe yeni başlayan insanlar için açıkçası. Onlara ne gibi tavsiyelerde bulunursun.
Onlara en çok söylediğim, ilk söylediğim şey “neden?” diye sorun lütfen. Çünkü öyle olduğu zaman öğrenmeleri çok kolay oluyor. Sadece işi değil hayatı, hayata bakışları açısından. Diğer yandan kendilerine kıymet vermelerini hep istiyorum, kendilerinin çok kıymetli olduğunu söylüyorum. Ama bunun bir empati ile birlikte gelmesi gerektiğini, dolayısıyla etrafıyla da sorumluluk içerisinde bu kıymetini götürmesini yani bir birey olmasını söylüyorum. En çok söylediğim şeyler onlar ve bu yolun çok değerli bir yol olduğunu, bir yaşam tarzı olduğunu akademisyenliğin söylüyorum. O şekilde hayatlarını kurgulamalarını tavsiye ediyorum. O noktada da bir eğitici, öğretici olarak elimden gelen desteği de veriyorum. Hepsiyle gerçekten de gurur duyuyorum, o gelişimlerini de görüyorum. Çok güzel, evrensel yetişiyorlar.

Böyle bir meslek seçtiniz, lisedeki bir kızken muhtemelen bunun böyle büyük bir şey olabileceğini düşünmüyordunuz. Size o zaman rol-model olmuş, örnek aldığınız birisi var mıydı?
Şöyle lisedeyken bunu bu şekilde düşünmüyordum belki ama aldığım eğitime her zaman çok güveniyordum. Hem lisede hem üniversitede aileme, dostlarıma, arkadaşlarıma dolayısıyla yolumu çizmemde sadece Çiler olarak kendim değil, çevremin hayatıma çok katısı var. Bu yola başladığımda yolda şunu gördüm; evet küçükken aman tanrım profesör falan diye düşünüyordum ama bugün hiç öyle düşünmüyorum. Zor değil diye değil, zor bir yol ama gerçekten bütünleştiğinizde aslında zor da değil. Yapılmayacak bir şey değil. Büyüklüğü evrenselliğinden geliyor, her halde bilimin en güzel yanı o. Tabi ki benim kişisel çabalarım var, çok var. Ben çalışmayı çok seviyorum ama ben kendime vakit ayırmayı da çok seviyorum. İşte spor yapmayı, aileme vakit ayırmayı, tatile gitmeyi, dünyayı gezmek en sevdiğim şey, ilk fırsatta, her fırsatta. Hepsi birbirini motive etti herhalde. Örneğin bilimsel toplantılara gidiyorum uluslararası, bu benim dünyayı gezme istediğimi gideriyor bir yandan. Birlikte birbirini devinerek büyüttüğü için şimdi baktığımda ne çok büyük geliyor ne de çok küçük geliyor. Tabi ki büyük bir emekti. Rol-model ilk hesapta aklıma gelmedi. Mutlaka rol-model var. Babam üniversite kurucularından, belki de en büyük rol modelim o benim. Akdeniz Üniversitesini kuran kişilerden, Ankara Tıp’tan gelip kurdular burayı. Bürokrat, en sonda genel sekreter olarak emekli oldu üniversiteden. Dolayısıyla hep böyle büyüdüm. Doğru hatırlattınız, üniversiteyi dinleyerek büyüdüm evde. Üniversitenin kuruluşunu, üniversitede olan her şeyi, şehrin bu süreçteki katkılarını, belediyeyle hatırlıyorum arazi alma süreçlerini bile hatırlıyorum. Bunlar herhalde bende rol-model oldu. Çünkü çevremizde o şekildeydi, üniversiteden bilim insanları ailemin dostlarıydı. Babam da buranın kurucularından. Bilim insanı değildi ama doğru yani büyük rol oynadı önümde.

Kadınlara herhangi bir çağrın var mı? Kadınlara ne önerirsin? Kendilerine değer vermelerini söyledin, önem vermelerini söyledin öğrencilerine söylediğin gibi daha farklı neler söyleyebilirsin?
Kendilerini geliştirmelerini öneririm. Çünkü bu hiç zor bir şey değil. Böyle platformlarda var şehirde ne güzel. Kitap boş zamanlarda okunmaz, kitap her an okunabilir. Yolda da okunur, otururken de okunur. Boş zaman değil onu hayatına yerleştirebilir. Çocuğunu yetiştirirken, kendisi evdeyken. Bir kere bir birey olarak değerini bilip, kendini geliştirdikçe, dünyaya bakışını geliştirdikçe, her şeyin açıldığını görecektir ve çocuklarını da bir birey olarak, bağıl değil de birey olarak yetiştirdiği takdirde, illa bilim insanı olması gerekiyor, çalışması da gerekmiyor. Bunların hepsini yapabiliriz. Çıksın o güzel sahile yürüyüş yapsın, eşofmanını giysin, onu öneririm, evde olan kadınlara örneğin. Ardından otursun bir kafede arkadaşıyla beraber bir kahve içsin. O sırada da belki beraber ortak karar verip okudukları bir kitap hakkında konuşsunlar. Film önersinler birbirlerine, yemek tarifleri güzel farklı yemekler. Hepsi her alanda bence, bir alanda kalmadan her alanda kendilerini geliştirmelerini öneririm. Ben yapıyorum. Yemek tarifi alıyorum arkadaşlarımdan çok güzel şeyler öğreniyorum. Kitap konuşuyorum, müzik konuşuyorum, film konuşuyorum. Konserlere gitmeye çalışıyorum, spor, yürüyüş yapıyorum o güzel Antalya sahilinde. Oğlumla gidiyorum, onun ihtiyaçlarını karşılıyoruz. Onun sporuna gidiyorum, onu izliyorum. Bunların hepsi insanı geliştiren şeyler. Arkadaşlarıma da değinmeden edemeyeceğim. Benim çok kıymetli arkadaşlarım var Ebru Hanım gibi. Benim çocuklu arkadaşım. Biz gerçekten Antalya Anadolu Lisesi olarak gururlu bir dönemiz. Hep söylüyoruz. Biz birbirimizle gurur duyuyoruz, kendimizle değil. Bu da çok kıymetli bizi geliştiren en temel şey olduğunu düşünüyorum. Rol-model sordunuz ya, biz birbirimizin de rol-modeliyiz. Çocukluğumuzda başladı, hala da devam ediyor. Mutlu oluyoruz, gözlerimizin içi parlıyor, biz birbirimizin mutluluğunu ve başarısını gördükçe.

Şehri ve Üniversiteyi birbirine yaklaştırabilecek bir proje üretmeyi, tasarlamayı düşündünüz mü hiç? Kadınları da içine alabileceğiniz, kendi mesleğinizle de alakalı.
Şöyle olabilir, bölüm olarak bizim araştırmalarımız hücre ve fizyolojik düzeyde çok somut çıktıları var. Onun dışında sosyal sorumluluk projeleri gibi düşünülebilir. Bahsettiğim gibi bazı sosyal sorumluluk projelerinde yer almıştım. Üniversitenin kentle bütünleşmesi bence çok önemli. Avrupa’da, Amerika’da, batıda, gelişmiş ülkelerde zaten en güzel şekli bu. Benim alanımla ilgili belki söyleşiler olabilir, aynı sizinle burada yaptığım gibi. Çok serbest kürsü söyleşiler, her şey konuşulabilir. Ben mesela şöyle bir söyleşinin çok faydalı olabileceğini düşünüyorum, belki Türkiye’de ilk te olabilir. Ben bilim yapıyorum, bir dil konuşuyorum, sanatçı resim yapıyor kitap yazıyor bir dil konuşuyor, sokakta spor yapan bir dil konuşuyor ama herkes ayrı dil konuşuyor. Birbiri ile iletişimi eksik. Mesela şöyle söyleşiler olabilir bu platform kapsamında; sanat, bilim, edebiyat aynı anda, serbest kürsü şeklinde. Çünkü biz birbirimizin konuştuğu dilde bile kopabiliyoruz bazı noktalarda ki onu aktarabilelim. Serbest kürsü söyleşilerin çok faydalı olabileceğini düşünüyorum. Ayrıca buraya, bu platform kapsamında belki davetler olabilir. Yazarlar, müzik veya edebiyat, sanat gibi konularla ilgili. Ama çok temel şeylerin konuşulacağı. Felsefe olabilir, çok faydalı olabileceğini düşünüyorum. Ben her gün oturup okuyorum, bir şeyler okumaya çalışıyorum. Bilimsel yazılarımı burada bırakmaya gayret ediyorum. Eve götürmüyorum. Ama evde de fırsat bulduğum anda, bir dizi izlemiyorum. Müzik dinliyorum ve okumaya gayret ediyorum. İnternetten okuyorum, illa elime kitap almıyorum ama bir yazarın felsefesini okumaya başlıyorum. İşte bu beni geliştirmeye başlıyor. Bunu herkes yapabilir diye düşünüyorum. O yüzden bu çağ, o anlamda da faydalı bir çağ.

Çiler nasıl bir anne?
Çiler bir kere sevgi dolu bir anne. Sürekli çocuğunu öpen bir anne. Her sabah öpüşerek uğurlanıp, eve de öpüşerek giren bir anne. Sorumluluklarını çocuğuna aktaran bir anne, çocuğunun sorumluluklarını kendi yapan bir anne değil. Ona söyleyen, daha ilkokul 1’den beri çantasını kendisi toplayan, eksik olduğunda onu tamamlayıp öğretmeye çalışan bir anne. O yüzden mutlu da bir anne.

Mutlu anne mutlu çocuk zaten. Aslında yapılmaması gereken ama bizim ülkemizce çokça yapılan bir durum. Belki de bu konuda eğitim verilmesi gerekir diye düşünüyorum.
Evet, ona sürekli birey olmayı söylüyorum.

Dünyaya tekrar gelseydiniz kadın olur muydunuz? Neden?
Evet. Çok özel, bir kere doğurma kapasitesi var. Benim çalıştığım alan da zaten öyle, üreme tıbbı çalışıyorum. Doğurmak zaten en güzel, doğanın verdiği en kuvvetli şey bir kadın için. Üretmek işte o da. Bilimsel üretim değil belki ama tabiata üretmek ve onu karnında taşımak bence çok güzel.

Doğduğunuz dönemki kadınla şimdiki dönemdeki kadını, imkânları, ortamı mukayese edebilirsiniz elbette ki. Acaba yine aynı dönemde doğup, aynı dönemdeki Çiler olarak büyümek mi tercihiniz olur yoksa bu dijital dünya içerisindeki kız çocuğu olmak mı tercihiniz olur?
Doğduğum, büyüdüğüm çağdan çok memnunum. O çağda olurdum. Yani bu çağ farklı, bu çağın çok güzel özellikleri var. Mesela bilgi çok hızlı paylaşılıyor. Bunlar faydalı şeyler fakat biz öyle bir çağdık ki, hatta espri yapıyoruz, limited edition. Biraz öyleydik biz bence. Hem dijital çağı öğrendik, bildik ve içindeyiz. Çok güzel kullanıyoruz hepimiz. Ama olmadığı zamanların birlikteliğini de biliyoruz. Eski çağda Çiler, yani olduğum zamanın bana kattığı şeylerin çok olduğunu düşünüyorum.

Antalya Kadın Müzesi hakkında düşüncelerin neler, müze kapsamında nelerin ön plana çıkarılmasını önerebilirsin?
Antalya Kadın Müzesi çok güzel bir oluşum, platform olmuş. Ben bilgilendim çok mutlu oldum böyle bir oluşumdan. Web sayfasını inceledim. Çok kıymetli röportajlar yapılmış. Antalya için önemli bir değer olduğunu düşünüyorum, çünkü halkla bütünleştiriyor, çalışan kadınları, üreten kadınları, şehrine ve ülkesine, ailesine hepsi çok kıymetli değer katan kadınları, topluma, toplumla tanıştırıyor, Antalya ile tanıştırıyor ve biliyoruz ki bir toplumda kadın ne kadar gelişmişse o toplumun gelişmişlik düzeyi de o kadar yüksek oluyor. Bence Antalya Kadın Müzesi bunun bir girişimi olmuş şehir açısından, o konuda çok şanslıyız. Sizler emek veriyorsunuz, çalışanlarına çok teşekkür ediyorum her birimine. Onu fark ettim. Ne kadar güzel bir emek bu. Çünkü biz burada, üniversitede çalışıyoruz ama belli bir şekilde, belli alanlarda çalışıyoruz, işimizi orada yürütüyoruz. Fakat bilimde dahil her şeyin sokakla bütünleşmesi gerekiyor. Onu yapan bir platform olmuş. O yüzden tebrik ediyorum, çok mutlu oldum. Ne öneririm? Bu projelerine devam etmesini öneririm. Onun dışında belki sosyal ve bilimsel ama bunu halkla bütünleştirecek düzeyde çalışmalar yapılabilir. Sunumlar yapılabilir, davetli konuşmacılar olabilir. Değerli sanatçılar davet edilip, workshoplar yapılabilir diye düşünüyorum. Okur-yazarlıkla ilgili, büyük bir edebiyat romanı okumak değil belki ama iyi bir okuyucu nasıldır mesela. Kadınların gelişimi için bu tür projeler de olabilir diye düşünüyorum, çalıştaylar çok yerinde olur. Ben tebrik ediyorum ekibi. Emekleri için teşekkür edip, başarılarının devamını diliyorum.
 
ÇİLER ÇELİK ÖZENCİ