Galeri
Söyleşi
Ebru Nalan Sülün: Leyla Hanım, ipek böcekciliğine, ipek dokumacılığına nasıl yöneldiniz? Bu hikâyeyi bize biraz anlatabilir misiniz? Nasıl başladınız? Nasıl bir hayatınız oldu ve buraya nasıl yöneldiniz? Kısaca bize bahsedebilir misiniz?
Leyla Murad: Öncelikle hoş geldiniz diyorum size. Bana bu imkânı verdiğiniz içinde teşekkür ederim ayrıca. Şimdi Ebru Hanım, ben ev hanımıydım. Evimin işleriyle uğraşırken tabi elim de boş kalamazdı. Ev işinden ayrı, el işlerim oluyordu, onları yapıyordum. Bu ipek böcekciliği bizim büyüme zamanlarımızda çok çok yaygındı, herkes yapıyordu. Herkesin evinde tezgâhlar vardı. Hep ipek işiyle uğraşılıyordu. Benim bir gün aklıma geldi. Anneme; “Anne eskiden bunlar yapılıyordu. Neden artık yapılmıyor?” dedim. “Gençler okuyorlar, yapmıyorlar, yaşlılar öldü gitti, kimse yapmayıverdi.” dedi. Yani ben bu işin tamamen bittiğini gördüm o zamanlarda. Böyle ben düşünürken, Belediye Başkanımız da aynı şeyi düşünmüş ki, o da bu işe kalkışmış. Yeniden bir su yüzüne çıkaralım, yeniden bir hayat bulsun diye uğraşıyorlarmış. Nitekim bir gün bir gün kaleyi dolaşanlar olmuş belediyeden, asıl kalede yapılıyordu bu işler. Yani kimler yapıyor, kimler yapmıyor diye. Annemi bulmuşlar, annem de; “Eskiden yapılıyordu, artık yapılmaz oldu. Benimde üç kızım var, 3’ü de biliyor ama ben yapmayınca, onlar da yapmıyıverdi.” diyince, bizi yazmışlar kursa. Üç kardeşiz biz, bizi yazmışlar. Bizi bir gün belediye çağırdılar, bir kurs açacaklarmış, kursa bizi de yazdılar. Bizim o vesileyle bu ipi tekrar tanıtmamıza yol açtı. Kurs bitti, kursun bitiminde Belediye Başkanımız bu tezgâhları bize hediye etti. Bunlar evde olmayacak şeylerdi. 20 kişiden, sadece 3-4 kişi yapıyor, 5 kişi en fazla. Eğer biz bunları öbür arkadaşlarımız gibi evimize yığıverseydik, biz de artık unutulmuş olacaktık. Dedik, biz bunu hevesimizi alalım, bir yer açalım, evde olmuyor çünkü. Belediyenin burası boşmuş, buraya geldik, kurduk bunları ve 4,5-5 seneye yakındır biz bu işi yapıyoruz. Çok ta iyi oldu, kendi adımıza da iyi oldu. Evimize bir katkımız oldu. Ne değişti diyeceksiniz şimdi. Çok şeyler değişti. Hem maddi, hem manevi çok değişti. Belediye Başkanı çok sağ olsun, belediyemiz tarafından organize edilen, stantlar açtı, sergiler oldu, beni oralara gönderdiler, festivallere katıldım. Yani baya baya değişti hayatım. Ben onlara tekrar teşekkür ediyorum buradan. İşte şimdide burada, bu dükkânın içinde ufak da olsa bize gelirde sağlıyor. Bize, çevreye, Alanya halkına çok yararlı olduğumuzu düşünüyorum. Çünkü kültürümüz bitmişti, yani bitmek üzereydi. Biz çıkarmış olduk. İşte bu şekilde devam ediyoruz, inşallah sonu gelir, daha daha da ilerler. Bu kadar işte.
Ebru Nalan Sülün: Peki, mesela hayatınızda neler değişti yani ne hissediyorsunuz? Aslında çok samimi duygularla soruyorum. Daha önce evde herkes gibi bir dokuma yaparken, birden bire kendinizi daha farklı ortamlarda, halkla bütünleşerek bir işin içinde buldunuz. Kadın olarak Alanya’da yaşadıklarını baktığınızda, hani festivallere falan gittiniz. Neler hissediyorsunuz?
Leyla Murad: Halka bütünleştik tabii ki. Yani çok aktifleştim, herkesi tanıdım, iç içe oldum onlarla, belediye ayrı, dışarı şehirler ayrı. Her yerle tanıştım, evde oturuyordum bir yer bilmiyordum. Ben yurtdışı diye bir şey bilmiyordum. Yurtdışına gittim. Litvanya’ya gittim. Daha da herhalde varmış gidilecek yerler Hollanda falan varmış, Letonya varmış. Ben onları duyduğum an çok mutlu oluyorum yani. Çok mutluyum yani. Kardeşlerim de öyle. Yörex fuarı oluyor, gidiyoruz, hem satışımızı yapıyoruz, hem insanlara onu tanıtıyoruz. Çocuklar hiç bilmiyor. Çocuklara onu tanıtıyoruz, çok memnun oluyorlar. İyi yani, iyi gidiyor yani.
Ebru Nalan Sülün: Peki, gittiğiniz yerlerde ilgi nasıl?
Leyla Murad: Çok güzel, hem kozayı tanıtıyoruz, hem ipeği tanıtıyoruz. Bunlar ikisi ayrı bir faktör. Yani koza diyince, insanın aklına ipek böceği kozası geliyor. Ondan nasıl ipek yapıldığını, nasıl ipliğe dönüşüp dokumalar yapıldığını bilmiyor. Onları tanıtıyoruz, kimse bilmiyor herkes hayretle bakıyor. Çok güzel oluyor anlatışımız. Litvanya’da falan çok ayrı bir şey oldu yani onlara göre de, bize göre de. Güzel tanıtımlarımız oluyor. İnşallah olur. EXPO’da öyle. Yüzde 40 bilmiyor insanlar. Biraz 30 yaşın üzerindekiler, duymuştum annemden, duymuştum babaannemden. Eskilerden, yani sadece kulaklarında kalma bir şey. Bilmiyorlar görünce hayret ediyorlar yani, bu hayvanın böyle bir şey yaptığını. Dağda mı topluyorsunuz diyorlar bize kozayı. Hayır diyoruz, öyle bir şey yok, kendimiz üretiyoruz bunu. Evlerimizin en güzel yerlerinde bakıyoruz. Bir ay misafirler zaten, bir ay sonra yok.
Ebru Nalan Sülün: Peki bu ipek dokumacılığına ne zaman başladınız?
Leyla Murad: 2011’de falan başladık. Ben daha önceden bilmiyordum. Eskiden 1975’lerde falan sadece annemi yaparken görürdüm. Ama bu tezgâhla dokumakla olmuyor sadece. Bunun çözgüsünü hazırlamak çok zor, ipeğini hazırlaması çok zor. İpeği önce büküyorsun, sonra pişiriyorsun, haşıl yapıyorsun, makaralara sarıyorsun, çözgüsünü yapıyorsun. Bunlar ayrı bir arka plan. Şu an bunlar burada gözükmüyor. Çivili tahtalarımız var bizim, onları diziyoruz buraya çözgüsünü yapıyoruz. Ondan sonra küçü ve dara’dan tek tek geçiriyoruz telleri. Bunlar ayrı bir faktör, bunlar daha zor yani. İki kişiyle yapılan şeyler, tek kişiyle yapamazsın.
Ebru Nalan Sülün: Buradaki halkın ilgisi nasıl? Kadınlardan oluşan, ipek dokuma sektörüne belli ki belediye çok önem veriyor ama halkın yaklaşımı nasıl?
Leyla Murad: Belediyemiz çok önem veriyor. Şöyle bu iş herkesin evinde olsun, herkes yapabilsin diye çok uğraşıyor. Ama bu demin anlattıklarım gibi zor tarafları olduğu için, şimdi çağımızda artık nedense herkes hazıra kaldı. Her şey hazır, bunlara gelince, bu el emeği olduğu için, hiç fabrikasyon yok. İnsanlar o yüzden geri adım atıyor. Dedim ya kursta 20 kişiydi, şimdi anca 5 kişi yapıyor. O da ailelerinden bildiği için. Hemen öğrenilemiyor. Seneler geçecek ki üzerinden, böyle göre göre, yapa yapa öğrenilecek olan bir şey. Onun için geri adım attılar. Tezgâh hediye etti belediyemiz kursiyerlere, herkesin tezgâhı evinde duruyor, yapmıyorlar. Keşke yapsalar işte, bizde onu istiyoruz ama olmuyor işte.
Ebru Nalan Sülün: Alanya’daki kadınların bu anlamda istihdamı nasıl? Mesela burada satış yapıyor musunuz?
Leyla Murad: Evet, sipariş alıyoruz, satışımız da oluyor. Hediyelik yurtdışına falan götürecek olduklarında ilk bizi buluyorlar. Alıyorlar işte öyle ufakta olsa bir şeyler. Mesela fularlarımız var, en çok rağbet var. En çok onu götürüyorlar. Çiçeklerimiz var, bu kozadan çiçekte yapıyoruz biz. Çiçeğe de çok rağbet var. Şimdi artık günümüzde gelin çiçeklerimizde bundan oluyor. Çiçekler, masa çiçekleri, panolar, belediyemiz pano istiyor, yurtdışına falan, buraya gelen misafirlere pano hediye ediliyor. O şekilde şu anda aktif.
Ebru Nalan Sülün: Biraz özel bir soru olacak ama. Evde bu işi yaparken, birden bire ulusal bir sahneye çıktınız. Evdeki durum nasıl? Eşiniz destek veriyor mu?
Leyla Murad: Hepsinin de hakkından geliyoruz artık. Benim 1 tane kızım var. Kızımda büyük, bazen bana yardımcı olabiliyor. Şimdi okuduğundan üstüne de gitmiyorum ama kendim hallediyorum. Akşamları falan yapıyorum. Burası kendimizin olduğu için saat 1’de de gelsek, 12’de de gelsek.. Bir de isteyenler, öyle bir şey yapanlar arıyorlar bizi. Telefon numaramız var, karşı komşularımız da arıyor. Hemen geliyoruz. Onda bir sıkıntı olmuyor. Hepimiz evlerimizin de işlerini yapıyoruz, bir sıkıntı olmuyor.
Ebru Nalan Sülün: Ne kadar insanı yönlendirirsek, sonuçta bu geleneksel bir şey, yan komşuma da öğreteyim gibi bir gayretiniz var mı?
Leyla Murad: Tabiiki, biz diyoruz zaten, keşke olsa. Olsa tabi biz de istiyoruz. Bizden sonra keşke bu kültürümüz.. Ben kızıma diyorum, gel kızım benden bir şeyler öğren. Hep okul, hep okul yarın bir gün belki elinde bir mesleğinden, emekli olduğunda yapasın gelir. Bir şeyler öğren, bak ben annemden bu kadar öğrenmişim. Yani hocanın gösterdiğiyle bile ben öğrenmedim, hep annemizden öğrendiğim bunlar. Dedim ya, yaparaktan öğreneceksin, sadece dokumakla olmuyor. Ben kızıma da diyorum, kızım öğren bunu, herkese diyoruz. Destekliyoruz, herkes yapsın ama işte dediğim gibi olmuyor, yapmıyorlar.
Ebru Nalan Sülün: Peki, gelecekte bir planınız var mı? Hayal ettiğiniz bir şey var mı?
Leyla Murad: Hayal ettiğimiz, bunun bir üst katı, daha büyük dokumaları var. Bizim Alanya’mızda da eskiden yapılmış. Bu tezgâhların büyüğünden istiyoruz biz. Yani devlet tarafından bir destek verilirse. Bir de bu ipek böceği bizim kendi şehrimizde kalsın, burada kalsın. İpek böceğini kendimiz çekelim, ipek yapalım. Evde olunca ya kalın oluyor, ya ince oluyor. Makinası var onun, bizim kozalarımız Bursa’ya gidiyor hep kozalarımız. Orada fabrikasyona dönüştürülüyor. Niye bizim elimizde kalmasın. Ben isterim ki, onun makinası alınsın burada. Alanya’mızda olsun. Herkesin ipeği kendinde kalsın. Yani onu isterim, birde büyük tezgâh. İşte o büyük tezgâha bir geçebilsek.
Ebru Nalan Sülün: Müzemizin varlığını duyunca ne hissettiniz?
Leyla Murad: Müze, yani aklıma ilk gelen bizim Alanya’da olan müzeler geldi. Artık gelip bir görmek mi lazım, bilmem. Orada ne var, tarih mi var ne var.
Ebru Nalan Sülün: Önemli kadın kahramanların, röportajları var. Yakında binamızda yapılacak.
Leyla Murad: İnşallah.
Ebru Nalan Sülün: Peki, kadına dair ne söylemek istersiniz? Yani kadın olmak, bu toplumda, Alanya’daki kadınlarda olsun.
Leyla Murad: Ben kadınlarımıza şunu diyorum. Bir evde oturmakla, bir yemek pişirmekle, bir çocuğa bakmakla, bir ev temizlemekle olmuyor. Kesinlikle olmuyor. Açılsınlar biraz, benim gibi, başkası gibi, iş kadınları gibi açılsınlar onlarda bir şeyler yapmaya çalışsınlar. İlla ipek, illa koza, illa çiçek diye bir şey yok. Başka şeylerde de olabilir, yapsın yani herkes yapsın. Onu isterim. Başka ne diyeyim kadınlarımıza. Aktif olsunlar biraz yani. Yaşatsınlar her şeyi. Bir bez parçasını bile değerlendirip, bir şeyler yapanlar var. Çok imreniyorum bazen onlara ben, çok güzel şeyler çıkarıyorlar. Üretken olmalarını isterim ben yani herkesin.